Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar Elif adında küçük, meraklı bir kız çocuğu varmış. Evlerinin mutfağında dolaşmayı çok severmiş. Kapakları açar, baharat kutularını koklar, annesinin dolapları nasıl düzenlediğini hayranlıkla izler dururmuş. Ama en çok da annesi kek yaptığında, mutfaktan yayılan vanilya kokusunu severmiş.
O sabah, yağmur pencereye usul usul vuruyormuş. Dışarı çıkmak mümkün değilmiş ama evin içinde sıcacık bir sessizlik varmış. Elif, pijamalarını bile çıkarmadan annesinin yanına gitmiş. “Bugün kek yapabilir miyiz anne?” diye sormuş.
Annesi gülümsemiş, elini uzatmış: “Tabii ki, hadi bakalım küçük aşçım.”
İlk önce un kabı çıkmış dolaptan. Ardından yumurtalar, süt, yağ ve bir şişe vanilya özü. Elif hepsini dikkatlice sıraya dizmiş. Annesi ölçüleri okurken o da bir bir malzemeleri kaseye eklemiş. Un biraz taşmış, tezgâha dökülmüş ama annesi kızmamış; birlikte gülmüşler.
Sıra karıştırmaya gelmiş. Elif kaşığı eline almış, yavaş yavaş çevirmeye başlamış. Başta kolaymış ama hamur ağırlaştıkça elleri yorulmuş. Bilekleri sızlamış ama bırakmamış. Annesi sessizce yanına gelip biraz yardım etmiş, sonra yine Elif’e bırakmış. “Bu kek senin kekin,” demiş gülümseyerek, “en çok da senin emeğin olsun.”
Kek kalıbını yağlarken çok dikkatli davranmışlar. Elif, annesinin tuttuğu kabı iki eliyle kavrayıp içine hamuru dökmüş. Sonra parmağıyla üstüne minicik bir iz çizmiş ve “bu benim işaretim olsun,” demiş.

Annesi eğilip göz kırpmış, “Kekin seni unutmasın diye mi?” demiş gülerek. Elif başını sallamış, tatlı tatlı gülümsemiş.
Kek fırına girince bekleme kısmı başlamış. Elif, sabırsızca mutfağın kapısına oturmuş, gözünü fırının camından ayırmamış. Zaman sanki durmuş gibiymiş, dakikalar geçmek bilmemiş. Derken içerde bir kıpırtı fark etmiş. “Anne! Bak, kabarıyor!” diye heyecanla seslenmiş.
Annesi hemen yanına gelip onunla birlikte camın önüne diz çökmüş, ikisi de büyülenmiş gibi içeri bakmış.
Kokular yavaş yavaş mutfağı, sonra bütün evi sarmış. Yağmur hâlâ camı tıkırdatıyormuş ama içeride her şey sımsıcacıkmış; vanilya kokusu, fırının sıcaklığı ve Elif’in heyecanı birbirine karışmış. Kekin üstü nar gibi kızarınca annesi fırını kapatmış.
Elif ellerini ovuşturarak tezgâhın önüne gelmiş, gözlerini kekten ayıramamış. “Biraz soğuması gerekiyor,” demiş annesi gülümseyerek, “sonra birlikte dilimleriz.”
O sırada Elif, yerinde duramamış, mutfağın içinde küçük adımlarla dolaşmaya başlamış. Fırın eldivenini takmış, biraz büyük gelse de onu çok önemli biri gibi hissettirmiş. Masaya iki küçük tabak, iki çatal koymuş, hatta peçeteleri bile düzgünce yerleştirmiş. Sonra başını kaldırıp, “Çay da demleyelim mi anne?” diye sormuş.
Annesi bir an durup gülümsemiş, “Aferin sana,” demiş yumuşak bir sesle, “gerçekten büyüyorsun.”
Kek dilimlendiğinde ilk lokmayı Elif almış. Bir an durmuş, sonra gözleri parlamış. “Anne! Bu şimdiye kadar yediğim en güzel kek!” demiş. Annesi başını sallamış, “Çünkü içinde senin emeğin var.”
İkisi de sessizce çaylarını içmiş, keklerini yemişler. Arada göz göze gelmişler, gülümsemişler. O anda, mutfakta bir kekten fazlası pişmiş gibiymiş. İçten bir bağ kurulmuş, sıcacık, sade ve unutulmaz bir bağ.
Ve o gün Elif sadece kek yapmayı öğrenmemiş. Birlikte bir şey yapmanın, sevgiyle paylaşmanın ne kadar özel olduğunu da anlamış.
Gökyüzü hâlâ gri ama evin içi ışıl ışılmış. Ve mutfak, Annemle Kek Yapıyoruz Masalı’ndan kalan sıcacık bir anıyı saklıyormuş artık.
Annemle Kek Yapıyoruz Masalına benzeyen 5 yaş masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, bizi yakından takip etmek için instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.