Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar oyuncaklarla dolu kocaman bir odada, pembesi solmamış minicik bir ev yaşarmış. Bu ev, çocukların en sevdiği oyunların kahramanı, çatısı kalp desenli, kapısı boncuk tokalı bir Barbie Evi’ymiş.
Barbie Evi’nin içinde her şey küçücükmüş ama o kadar güzellermiş ki bakan bir daha bakmak istermiş. Salondaki koltuklar pofudukmuş, halı çiçekliymiş, mutfaktaki tencereyle tabaklar minik seramiklerden yapılmış. Odalar ne kadar küçükse, içindeki neşe de o kadar büyükmüş.
Bu evde Lila adında bir oyuncak bebek yaşarmış. Lila’nın iki yana örülmüş sarı saçları, kocaman mavi gözleri ve her zaman gülümseyen bir yüzü varmış. Oyun saatlerinde her çocuk ona dokunur, saçını tarar, odasını düzenler, onunla hayaller kurarmış. Ama zamanla bir şey olmuş.
Evde oynayan çocuk, artık başka oyuncaklara ilgi göstermeye başlamış.
Lila’nın yastığı uzun süre düzeltilmemiş, ayakkabısı bir kenarda kalmış, Barbie Evi tozlanmaya yüz tutmuş. Lila günlerini pencere kenarında oturarak geçirir olmuş. Dışarıyı izliyor, hayallere dalıyor ama içindeki sessizliği kimse duymuyormuş.
Bir sabah, güneşin ışıkları çatının kalp desenlerine vurmuş. Lila yavaşça gözlerini açmış ve içinden şöyle demiş:
“Burası benim evim. Sessiz kalmasına dayanamam. Bir şey yapmalıyım.”
O gün tüm gücünü toplamış ve evin içini toparlamaya başlamış. Önce salondaki yastıkları kabartmış, sonra mutfağın raflarını silmiş. Oyuncak fincanları dizmiş, minik çatalları parlattıkça içi ısınmış. Evin her köşesine yeniden hayat gelmiş.
Ancak evi temizlemek yetmemiş. Lila bunu biliyormuş. İçini dolduracak neşeye, kahkahaya, oyuna ihtiyacı varmış. Tam da o anda, eski oyuncak kutusundan tanıdık bir ses duyulmuş.
“Lila? Sen misin gerçekten?”
Bu ses, Pofuduk adında peluş bir tavşana aitmiş. Uzun kulakları düşmüş, göbeği birazcık sarkmış ama gözlerindeki parıltı hâlâ aynıymış. Bir zamanlar en yakın arkadaşıymış Lila’nın.
“Pofuduk!” diye bağırmış Lila sevinçle. “Seni ne zamandır görmüyorum!”
Pofuduk kutudan çıkmış, tozlarını silkelemiş ve Lila’nın yanına koşmuş. Sarılmışlar, birlikte gülmüşler. O an Lila karar vermiş.
“Barbie Evi’ni yeniden neşeyle dolduracağız. O eski günleri getireceğiz. Hatta daha da güzellerini!”

Pofuduk’un da aklına hemen bir fikir gelmiş.
“Evde bir festival yapalım. Eski oyuncakları davet edelim. Herkes gelsin, eğlensin, birlikte oyun oynayalım.”
Bu fikir ikisini de heyecanlandırmış. Hemen hazırlıklara başlamışlar. Lila mutfakta minik kurabiyeler hazırlamış. Gerçekten yenmese de kokularını hayal ederek pişirmiş. Pofuduk ise evin her köşesine renkli iplerle süslemeler yapmış. Pencerelere kartondan bayraklar asmışlar.
Davetiye olarak eski oyun kartlarını kullanmışlar. Oyuncak kutusundaki diğer arkadaşlarını teker teker çağırmışlar. Robot Remzi, Ahşap Tren Tuncay, Bez Bebek Miray, Legocu İkizler… Hepsi daveti alınca mutlu olmuş ve hazırlanmışlar.
Festival günü geldiğinde, Barbie Evi hayatında ilk kez bu kadar kalabalıkmış. Herkes farklı bir köşeye yerleşmiş. Tren Tuncay raylarını kurmuş, İkizler kule yapmış, Pofuduk tavşan şarkılar söylemiş. Lila ise evi gezen herkese güleryüzle ikramlarda bulunmuş.
Gün boyu oyunlar oynanmış, unutulan hikâyeler hatırlanmış, kahkahalar duvarları doldurmuş. Evin içindeki neşe o kadar artmış ki, oyuncakların üstündeki tozlar bile sanki utanıp uçup gitmiş.
Tam o sırada, odanın kapısı açılmış. İçeri, bir çift küçük ayak girmiş. Bu ayaklar bir süre durmuş, sonra Barbie Evi’ne doğru yaklaşmış. Yerdeki oyuncakları görüp yüzü gülmüş. Bu, Lila’nın uzun zamandır göremediği küçük kızmış.
Kız, evin içindeki hareketliliğe, düzenine ve parıltısına bakmış. Barbie Evi’ni kucağına almış, Lila’ya sevgiyle sarılmış.
“Ne güzel olmuşsun,” demiş sessizce. “Seni ne kadar özlediğimi bilmiyordum…”
O günden sonra, Lila’nın yalnızlığı sona ermiş. Her gün yeniden saçları taranmış, elbiseleri değiştirilmiş, koltuklarda sohbetler yapılmış. Pofuduk da unutulmamış; artık o da evin neşe kaynağıymış.
Barbie Evi yeniden canlanmış. Ama bu kez sadece bir oyuncak değilmiş. İçinde dostluk, emek ve sevgi taşıyan gerçek bir yuva olmuş.
Ve geceleri, küçük kız uykusuna dalarken, Lila pencerenin kenarında sessizce oturur, gökyüzüne bakar ve şunu düşünürmüş:
“Bir evin içini ışıkla doldurmak için lamba gerekmez. Bir kalbin gülümsemesi yeter.”
O andan sonra hiçbir gün boş geçmemiş. Her sabah yeni bir oyun, her akşam yeni bir hikâye yazılmış. Ve oyuncaklar ne zaman mutlu olsalar, hep aynı cümleyi fısıldamışlar:
“Barbie Evi varsa, umut hep var demektir.”
Ve Barbie Evi Masalının sonunda oyuncak odasının içi, her gece yıldızlarla birlikte hafifçe ışıldamış. Çünkü kalpten gelen sevgi, oyuncakları bile hayata döndürürmüş.
Barbie Evi Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. En güzel sesli masalları dinlemek için ise youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.