Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, denizle dağların el ele verdiği küçük bir kasabada Defne adında minik bir kız çocuğu yaşarmış.
Defne henüz yedi yaşındaymış ama aklı hep büyümekteymiş. Her sabah uyanır uyanmaz pencereden dışarı bakar, “Acaba ben büyüyünce ne olacağım?” diye sorarmış kendine.
Bazen denizde balık tutanları görür balıkçı olmak istermiş, bazen fırından gelen taze ekmek kokusuyla aşçı olmak. Oyuncak ayısını muayene ederken doktor gibi hisseder, oyuncaklarına kitap okurken öğretmen gibi davranırmış. Ama sonra kafası karışırmış. “Hepsi güzel ama ben hangisini seçmeliyim?” diye düşünürmüş.
Bir gün annesi, Defne’nin eline küçük bir defter vermiş. “İçine her denediğin işi yaz, sonunda hangisini daha çok sevdiğini birlikte buluruz,” demiş. Defne çok sevinmiş. “O zaman bugün başlıyorum!” diye bağırmış heyecanla.
İlk durağı okulmuş. Komşuları Gül Teyze bir ilkokul öğretmeniymiş. Defne o gün Gül Teyze’nin sınıfına misafir olmuş. Çocuklara kitap okumuş, tahtaya renkli kalemlerle harfler yazmış. Küçük bir öğrenciye sayıları öğretince içi içine sığmamış. “Öğretmen olmak çok güzelmiş,” demiş. Ama gün sonunda biraz yorulmuş.
Sessizce defterine yazmış: “Öğretmenlik: Sevdim ama çok sabır istiyor.”
Ertesi gün babasıyla hastaneye gitmiş. Babası doktormuş. Defne küçük bir stetoskop takmış boynuna, oyuncak bir ayının kalbini dinlemiş. Bir çocuğun parmağına yara bandı yapıştırmış. “İnsanları iyileştirmek çok kıymetli,” demiş. Ama kan gören insanlardan biraz çekinmiş.
Akşam olunca defterine yazmış: “Doktorluk: Güzel ama biraz da korkutucu.”
Sonra sıra fırına gelmiş. Fırıncı Hasan Amca onu mutfağa almış. Defne unla oynarken gülmüş, yoğurduğu hamura zeytin koyup şekiller vermiş. Ekmekler pişerken etraf mis gibi kokmuş. “Aşçı olabilirim!” demiş mutlu bir sesle. Ama sıcakta çok terleyince biraz sıkılmış.
“Aşçılık: Eğlenceli ama sıcak çok fazla,” diye not almış defterine.
Bir gün postacıyla sokak sokak mektup dağıtmış. Başka bir gün kütüphanede kitap dizmiş. Sonraki gün çiçekçide çalışmış, pembe karanfillerle konuşmuş. Hepsi ayrı güzelmiş ama Defne hâlâ karar verememiş.
“Her şeyden biraz seviyorum ama içimde bir şey hâlâ eksik,” demiş.
Derken bir gün okulda resim dersi varmış. Rengârenk boyalar, kocaman bir kâğıt ve sessizce düşünen çocuklar. Defne fırçayı eline almış ve çizmeye başlamış. Önce bir dağ çizmiş, ardından bir köy, güneş, çocuklar. Renkler birbirine karışmış ama hepsi yerli yerindeymiş. Resmi bitirdiğinde herkes çok beğenmiş.

Öğretmeni “Senin fırçan konuşuyor Defne,” demiş gülümseyerek.
O gün Defne eve koşarak dönmüş. Defterine ilk kez kocaman harflerle yazmış:
“Ressam olmak istiyorum!” Yanına da bir kalp çizmiş.
Akşam olunca büyükannesine sarılmış. “Babaanne, sanırım karar verdim. En çok resim yaparken mutluyum. Hem renklerle oynuyorum, hem de içimden geçenleri anlatıyorum.”
Büyükannesi saçlarını okşamış. “Kalbini dinlemek, en doğru karardır yavrum,” demiş. “Ve bazen bir meslek, senin içindeki bütün ışıkları bir araya toplar.”
Defne artık ne olacağını biliyormuş. Her sabah uyandığında pencereden dışarı bakıp “Acaba ben büyüyünce ne olacağım?” diye değil, “Bugün ne çizeceğim?” diye düşünüyormuş. Defterindeki mesleklerin hepsi ona bir şey öğretmiş ama kalbinde resim, yerini çoktan bulmuş.
O günden sonra hayalleri renklenmiş, odası çizimlerle dolmuş ve her çizdiği resim, onun küçük ama gerçek bir adımı olmuş.
Ben Büyüyünce Ne Olacağım Masalının sonunda gökkuşağının tüm renkleriyle, kalbinin sesini dinleyerek yürüyen Defne. Kendi yolunu sevgiyle çizen bir çocuk olmuş.
Ben Büyüyünce Ne Olacağım Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Sesli masallar dinlemek için ise instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.