Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, masmavi bir denizin kıyısında küçük bir kasaba varmış. Bu kasabanın kumları yumuşacık, dalgaları ise usul usulmuş.
Minnoş adında minik bir kaplumbağa bu kasabada yaşarmış. Meraklıymış, sessizliği severmiş ama en çok da sabahları deniz kenarında yürümeyi. Ayaklarının altındaki kum sıcacık olurmuş. Rüzgâr denizden esince tuzlu bir koku yayılırmış havaya. Martılar yukarıda “gaak gaak!” diye uçar, Minnoş da onlara bakıp gülümsermiş.
En büyük eğlencesi, sahilde dolaşıp ilginç kabuklar bulmakmış. Renkli taşlar, kıvrımlı dallar, farklı şekillerde kabuklar… Hepsi onun için birer hazineymiş.
Bir sabah erkenden yola çıkmış. Güneş yeni yeni doğuyormuş. Kumların üstünde ilerlerken parlayan bir şey görmüş. Gözleri büyümüş.
— Ooo! Bu ne kadar güzel bir kabuk! demiş heyecanla.
Kabuk pembe ile mor arasında bir renkteymiş. Üzerinde ince çizgiler varmış. Güneş vurunca ışıl ışıl parlıyormuş.
Minnoş merakla kabuğu almış. Kulağına yaklaştırmış.
Tam o sırada ince, fısıltı gibi bir ses duymuş:
— Merhaba… Korkma lütfen. Benim adım Mavişim.
Minnoş şaşırmış. Etrafına bakmış ama kimse yokmuş.
— Kim konuştuuu?
Ses bir kez daha duyulmuş:
— Buradayım. Kabuktayım. Aslında… kabuğun içindeyim.
Minnoş bir adım geri çekilmiş. Sonra cesaretini toplamış ve tekrar kulağını yaklaştırmış.
— Ben bir deniz perisiyim. Fırtınalı bir gecede evim yıkıldı. Bu kabuğa saklandım. Dalgalar beni kıyınıza kadar getirdi.
Minnoş, dikkatle kabuğu avuçlarında tutmuş.
— Çok geçmiş olsun Mavişim, demiş. Yalnız kalmana izin vermem. Yeni bir ev yaparız sana.
Mavişim’in sesi yumuşakmış.
— Gerçekten yapar mısın? Deniz kıyısında, yosunların arasında bir yer olsa yeter bana.
— Tabii ki! Hem ben tek değilim, dostlarım da yardım eder!
Minnoş kabuğu sırtına koymuş ve deniz kıyısında yaşayan arkadaşlarını aramaya başlamış.
İlk olarak tavşanı bulmuş. Tavşan güneşlenen taşların üstünde zıplıyormuş.
— Tavşancık, bu kabuğun içinde Mavişim var. Denizden gelmiş. Evi yıkılmış. Ona deniz kıyısında bir yuva yapmalıyız.
Tavşan hemen kulaklarını dikmiş.
— Zıp zıp zıp! Hemen yardım ederim! demiş neşeyle.
Sonra birlikte papağanın yanına gitmişler. Papağan renkli kanatlarını açmış, bir dalın üstünde dinleniyormuş.
— Raak! Ne güzel kabuk! Ne güzel fikir! Raak! Yeni ev, yeni dostluk! demiş sevinçle.
Üçü birlikte işe koyulmuşlar. Minnoş kıyıdaki taşları toplamış. Tavşan yosunları getirmiş. Papağan yukarıdan bakarak en güzel yeri bulmuş.
Güneş batmadan önce her şeyi hazırlamışlar. Yosunlarla yumuşacık döşenmiş, küçük taşlarla süslenmiş bir ev yapmışlar. Deniz kıyısında, dalgaların sesini duyacak kadar yakın, ama güvenli bir yerdeymiş.

Minnoş kabuğu yavaşça yere koymuş.
— Mavişim… Artık çıkabilirsin. Yeni yuvan hazır.
Kabuktan ince bir ışık çıkmış. Işık kıyıda dans eder gibi kıvrılmış. Sonra kabuğun içinden minik bir deniz perisi belirmiş. Saçları deniz köpüğü gibiymiş. Kanatları saydammış. Gözleri maviymiş, gökyüzü gibi.
Mavişim gözlerini etrafa gezdirmiş. Yeni evine bakmış. Dalgaların kıyıya vurduğu sesi dinlemiş. Sonra gözleri Minnoş’a dönmüş.
— Bu… tam hayal ettiğim gibi olmuş, demiş. Teşekkür ederim. Hem de çok…
Minnoş gülümsemiş.
— Bir dostun varsa, yalnız değilsin demektir.
Deniz Kabuğu Masalından sonra Minnoş ve Mavişim çok iyi dost olmuşlar. Her sabah birlikte yürümüşler. Taşlardan kuleler yapmışlar, denizin kenarında şarkılar söylemişler. Papağan yukarıdan uçmuş, tavşan kıyıya kadar gelmiş.
Kasabanın çocukları onları görünce hep el sallamış. Ve Minnoş her defasında şöyle demiş:
— En güzel kabuklar, içlerinde dostluk taşıyanlardır.
Ve masalda burada bitmiş. Deniz Kabuğu Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Bizi instagramdan takip ederek, en güzel sesli masallara ulaşabilir ve bizi yakından tanıyabilirsiniz.