Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ormanların, gökyüzüne uzanan dağların ve parıldayan nehirlerin bulunduğu, büyülü bir vadi varmış. Bu vadide her türlü dinozor yaşarmış.
Kimisi kanatlarıyla gökyüzünde süzülür, kimisi uzun boyunlarıyla ağaç yapraklarını toplar, kimisi de güçlü bacaklarıyla koca kayaları yuvarlarmış.
Ama içlerinde bir tanesi varmış ki, diğerlerinden biraz farklıymış. Adı Miskin’miş.
Miskin, ufacık, tombul ve yemyeşil pulları olan sevimli bir dinozormuş. Kısa kuyruğu sallandıkça komik sesler çıkarır, kocaman gözleriyle her şeyi merakla izler, ama ne yazık ki hareket etmeyi pek sevmezmiş.
Ormandaki diğer dinozorlar oynarken, Miskin hep göl kenarında uzanıp bulutları izler, esneyerek yaprakların hışırtısını dinlermiş. Çünkü onun en sevdiği şey hiçbir şey yapmamakmış!
Ama bir gün, ormanda çok garip bir ses duyulmuş:
“GÜM! GÜM! GÜM!”
Yer sarsılmış, dallar titreşmiş, kuşlar havalanmış. Miskin gözlerini kocaman açmış.
“Bu da neydi?” diye mırıldanmış.
Sesin geldiği yöne doğru ağır ağır yürümüş. Tam o sırada karşısına kocaman pençeleri, sivri dişleri ama yumuşacık kalbi olan bir T-Rex çıkmış. Bu, Miskin’in arkadaşı Toko’ymuş.
Toko, büyük bir kayanın önünde durmuş, başını kaşımış.
“Ne yapıyorsun Toko?” diye sormuş Miskin, esneyerek.
Toko içini çekmiş. “Ormanın diğer tarafında büyülü bir meyve varmış. Kim yerse çok güçlü ve cesur olurmuş! Ama bu büyük kayayı aşmadan geçemem.”
Miskin merakla gözlerini kırpıştırmış. “Büyülü bir meyve mi?”
Toko başını sallamış. “Evet! Ama ben bu kayayı aşamıyorum.”
Miskin biraz düşünmüş. Meyve nasıl bir şeydi acaba? Parlak mıydı? Tatlı mıydı? Kokusu nasıldı?
Ama sonra içini çekip kafasını sallamış. “Benim işim değil,” demiş. “Koşmak, tırmanmak, hoplamak bana göre değil.”
Tam geri dönecekken, rüzgarın fısıltısı kulağına bir şeyler söylemiş:
“Eğer denemezsen, asla bilemezsin!”
Miskin derin bir nefes almış. Denemeye karar vermiş!
“Hadi Toko, birlikte gidelim!” demiş.
İkisi de kocaman kayaya tırmanmaya başlamış.
Toko, güçlü pençeleriyle kayaya tutunmuş, büyük adımlarla yukarı çıkmaya çalışmış. Ama kaygan taşlar yüzünden birkaç kez geri kaymış. “Güm! Güm!” diye düşen taşlar yuvarlanmış.
Miskin ise önce küçücük adımlarla tırmanmaya başlamış. Ayakları titremiş, kuyruğu dengesini bozmuş. “Aman dikkat, düşeceğim!” diye mırıldanmış.
Tam geri dönmek üzereyken, bir kelebek kanat çırparak önünden geçmiş.
“Hop, hop, hoppidi hop! Küçük adımlarla, bir basamak daha yukarı!”
Miskin, kelebeğin peşinden gitmeye karar vermiş. Önce bir adım, sonra bir adım daha… Tık! Tık! Tık!

Toko “Hadi Miskin, başaracağız!” diye seslenmiş.
Miskin, içinden bir cesaret bulmuş. “Hop, hop, hoppidi hop!” diye şarkı söyleyerek hızlanmış.
Toko güçlü pençeleriyle zirveye ulaşırken, Miskin de son bir sıçrayışla tepeye çıkmış.
Ve tam o anda, “puffff!”
Tepede parıldayan gökkuşağı ağacını görmüşler! Başarmışlardı!
Gökkuşağı ağacı, aynı adı gibi ışıl ışıl parlayan, gökkuşağı gibi renkli bir ağaç çıkmış. Dallarında pırıltılı meyveler sallanıyormuş. Hafif bir rüzgar estiğinde, meyvelerden “pıt pıt” diye sesler geliyormuş.
Toko hemen bir meyve koparıp ısırmış.
Ve bir şey fark etmiş!
Meyve, yalnızca kasları güçlendiren bir şey değilmiş. İçindeki cesareti ve gücü de ortaya çıkarıyormuş!
Miskin de bir ısırık almış. Birden içinde bir kıpırtı hissetmiş.
Artık göl kenarında yatmak istememiş! Koşmak, tırmanmak, öğrenmek istemiş!
O günden sonra, Miskin sadece bulutlara bakmak yerine, yeni maceralara atılmış. Çünkü artık biliyormuş ki:
“Denemeden bilemezsin, her şeyin bir yolu var!”
Ve ormanda, rüzgarın fısıltısıyla yayılan şu söz duyulmuş: “Hop, hop, hoppidi hop! Cesaret edersen, her şeyi başarabilirsin!”
Ve böylece Dinozor Masalı burada bitmiş ama Miskin’in maceraları hiç bitmemiş.
Dinozor Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
