Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, annesiyle kek pişirmeyi, babasıyla kitap sayfaları çevirmeyi çok seven, gözlerinde daima bir merak ışıltısı taşıyan bir kız çocuğu yaşarmış. Adı Zeynep’miş.
Zeynep sessiz oynamayı severmiş; oyuncaklarını boy sırasına göre dizer, hiçbiri yerinden kaymasın diye dikkat edermiş. Akşam olmadan odasını toplar, uyumadan önce en sevdiği bebeğine iyi geceler dermiş. Günleri kendi halinde, huzurlu ve düzenli geçermiş.
Bir ay kadar önce, bu sessizliğin içine incecik bir ses karışmış. Eve yeni biri gelmiş. Küçücük bir bebek… Adı Ali’ymiş. Gözleri aralandığında sanki hiçbir şey görmüyormuş gibi bakar, sonra hemen uykusuna geri dalarmış. Zeynep ilk günlerde ne hissedeceğini bilememiş. Çünkü annesi hep Ali’nin yanındaymış, babası daha az konuşur olmuş, evin ritmi değişmiş.
Ama bir gün, annesi Zeynep’in kucağına Ali’yi usulca bırakmış. Ali, gözlerini hafifçe aralayıp başını yana çevirmiş. Zeynep, onun o minicik hareketiyle birden yumuşamış. Kalbinin içinden sıcacık bir şey geçmiş. Artık sadece Zeynep değilmiş; “abla Zeynep” olmuş.
Ali için odalarının bir köşesine büyükçe bir beşik alınmış. Beşiğin kenarları plastiktenmiş, örtüsü parlak kumaşlarla kaplıymış, içi yumuşacık ama biraz da kokuluymuş.
Annesi beşiği seçerken en güzeli olsun istemiş; yumuşaklığına, rengine çok dikkat etmiş. Ama günler geçtikçe o beşiğin çevresi farklı kokmaya başlamış. Odaya girildiğinde ağır bir hava hissedilir olmuş.
Ali geceleri sık sık uyanırmış. Burnu tıkanır, bazen arka arkaya öksürür, sonra da ağlamaya başlarmış. Annesi geceleri kalkıp onu teselli eder, babası pencereyi açar ama hiçbir şey değişmezmiş. Zeynep, bu sessiz karışıklığı fark ettikçe huzursuz olmuş. Kardeşi rahatça uyuyamayınca, Zeynep’in geceleri de eksik kalır olmuş.
Bir gece, Zeynep uyuyamayıp salona indiğinde annesiyle babasının konuşmalarına kulak vermiş. Annesi, yorgun bir sesle, “Bu yatakta bir şey var,” demiş. “Plastikler, boyalı kumaşlar, yapay yastıklar… Oda nefes almıyor. Ali de alamıyor.” Zeynep, bunu duyunca birden içinde bir fikir kıvılcımı çakmış.

Ertesi sabah dedesinin yanına gitmiş. Bahçede çayını içen dedesinin dizine oturmuş. “Dede,” demiş, “Ali’nin odasında bir şeyler yanlış. Beşiği yüzünden olabilir mi?” Dede, torununun bu sorusunu ciddiyetle karşılamış. Kitaplığından eski bir kitap getirmiş. Sayfaları çevirmişler birlikte. Ve bir resimde durmuşlar: sade, ahşap bir bebek yatağı.
“İşte bu,” demiş dedesi. “Montessori yatağı denir buna. Boyasız, doğal ahşaptan yapılır. Yere yakındır, düşme korkusu yoktur. Sentetik madde içermez, hava geçirir. Bebek rahat uyur, oda ferah kalır.”
Zeynep’in gözleri parlamış. “Ali için böyle bir yatak yapalım mı?” demiş heyecanla. Dede gülümsemiş. Zeynep koşarak eve dönmüş, annesine olanları anlatmış. Annesi ilk başta şaşırmış ama Zeynep’in cümleleri o kadar içtenmiş ki, birlikte bilgisayarı açıp araştırmışlar. Babası da katılmış onlara. Okudukları her satır, dedesinin söylediklerini doğruluyormuş.
Birkaç gün içinde doğal ahşaptan yapılmış, sade ama şık bir Montessori yatağı evlerine ulaşmış. Kurulumunu birlikte yapmışlar. Zeynep, yatağın kenarına kendi çizdiği yıldızlı bir örtü germiş, başucuna el emeğiyle yaptığı küçük bir oyuncak koymuş. Ali yeni yatağına usulca yerleştirilmiş.
O gece evde bir sessizlik başlamış. Ne bir öksürük, ne de bir ağlama sesi duyulmuş. Sabah olduğunda Ali gülümseyerek uyanmış. Gözleri ışıl ışılmış. Zeynep kapıdan bakarken içinden şöyle demiş:
“Bazen en güzel şey, en gösterişli değil; en doğal olandır.”
O günden sonra Ali’nin odası daha ferah, havası daha taze olmuş. Kimyasal kokular gitmiş, yerini ahşabın sıcaklığı almış. Ali deliksiz uykular uyur, Zeynep ise her gece ona masal okumadan ışığı kapatmazmış.
Doğal Yatağım Masalında, sade bir yatak sadece bir bebeğin değil, bütün bir ailenin huzurunu değiştirmiş.
Doğal Yatağım Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, ücretsiz masal kazanmak için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.