Bir varmış, bir yokmuş. Çok uzak olmayan bir gelecekte, Gökkuşağı Tepesi adında rengârenk bir şehir varmış. Bu şehirde insanlar yalnız yaşamazmış. Onlarla birlikte sevimli, minik robotlar da yaşarmış.
Bu robotlar sadece düğmelerden ibaret değilmiş. Onlar konuşur, dinler, öğrenir ve yardım etmeyi çok severmiş. Öyle ki sabah kahvaltısında masayı hazırlayan, okul çantasını bulmaya yardım eden ya da kitapları yerine koyan hep bu robotlarmış.
Ama en sevimli robotlardan biri, Tinko’ymuş. O, parkta yaşayan minik bir robotmuş. Tinko’nun yuvarlak gövdesi, turuncu yanakları, mavi ışıklarla parlayan gözleri varmış. Hareket ettiğinde “tık tık” diye neşeli sesler çıkarır, etrafına mutluluk yayarmış.
Tinko’nun en yakın arkadaşı ise altı yaşındaki Zeynep’miş.
Zeynep, kıvırcık saçlı, çilli yanaklı, neşeli mi neşeli bir kızmış. En çok salıncağa binmeyi severmiş. Ama ondan da çok, Tinko’yla oynamayı severmiş.
Her sabah annesiyle parka gelir, doğruca Tinko’nun yanına koşarmış. Tinko da onu görünce kollarını iki yana açar, “bı-dı-bı-dı” diye dans edermiş.

Ama bir sabah işler biraz farklıymış. Zeynep parka geldiğinde Tinko’nun gözleri pek parlamıyormuş. Kolları da biraz yavaş hareket ediyormuş.
Zeynep hemen yanına koşmuş.
— “Tinko, iyi misin? Neden böyle sessizsin?” diye sormuş.
Tinko yavaşça başını eğmiş. Minik bir “bzzzzt” sesi çıkarmış ve hafifçe konuşmuş:
— “Enerjim azaldı. Uzun zamandır dolum istasyonuna gitmedim.”
Zeynep biraz düşünmüş. Gözleri kararlılıkla parlamış.
— “O zaman birlikte gideriz! Hem sen yalnız kalmazsın, hem de birlikte yürürüz.”
Annesi de bu fikri duyunca başını gülümseyerek sallamış. Ardından Zeynep’in elini tutmuşlar ve hep birlikte yola koyulmuşlar.
Yol boyunca Zeynep hiç susmamış. Ona masallar anlatmış, okulda yaptıklarından bahsetmiş. Tinko da dinlemiş, gözlerini iki kere kırparak “anlıyorum” demiş.
Biraz ilerleyince karşılarına büyük bir su birikintisi çıkmış. Zeynep hemen durmuş ve düşünmeye başlamış. Çünkü Tinko’nun suya girmesi tehlikeliymiş. Islanırsa devreleri bozulabilirmiş.
Zeynep çantasından defterini çıkarmış. Sayfalardan birkaç tanesini yırtmış ve birer taş gibi suya yerleştirmiş.
Adeta sayfalardan minik bir köprü yapmış. Ardından gülerek: “Bak şimdi, bu köprü senin için,” demiş.
Tinko kağıtların üzerinde dikkatle yürümeye başlamış. Attığı her adımda “tık-tık” sesi çıkarıyormuş ama bu onun dikkatini dağıtmamış. Düşmeden, karşıya geçmiş ve Zeynep’e dönüp başını sallamış:
— “Sen çok akıllısın, Zeynep.”
Zeynep gülmüş. “Sen de çok tatlısın Tinko,” demiş ve yürümeye devam etmişler.
Birazcık yürüdükten sonra enerji istasyonuna varmışlar. İstasyonun kapısında uzun, ince bir robot duruyormuş. Bu robotun adı: Dokto’ymuş.
Dokto, enerji robotlarının en bilgilisiymiş. Bu yüzden ona doktorun kısaltması olan Dokto adını koymuşlar. O da kendini doktor gibi hissettiği için hep bembeyaz bir önlük giyermiş.
Zeynep ona yaklaşmış:
— “Merhaba Dokto. Tinko’nun enerjisi azaldı, ona yardım edebilir misin?”
Dokto başını eğmiş. Yavaşça yaklaşmış, Tinko’yu kontrol etmiş. Sonra yanında duran parlak priz kablosunu almış ve Tinko’ya bağlamış.
Tinko’nun gözleri yavaş yavaş yeniden parlamaya başlamış. Turuncu yanakları canlanmış, kolları neşeyle kıpırdamış. Sonra “bı-dı-bı-dı” diye mutlu bir ses çıkarmış ve minik bir zıplama yapmış.
Zeynep alkışlamış. Annesi de sevinçle gülümsemiş. Tinko yeniden eski haline dönmüş.
Dokto onlara çilek kokulu enerji şekeri uzatmış. Zeynep şaşkınlıkla sormuş:
— “Bu gerçekten bana mı?”
Dokto başını sallamış:
— “Evet, sana. Çünkü sen, gerçek bir arkadaşsın.”
Zeynep gülerek teşekkür etmiş. Tinko da minik kollarını açıp ona sarılmış. O sarılışta ne bir düğme sesi ne de bir elektrik sesi varmış. Sanki kocaman bir kalbin içinden gelen sıcacık bir sevgi varmış.
Geri dönerken, yol boyunca başka robotlarla da karşılaşmışlar.
Bir köşede minik fırçalarıyla kaldırım süpüren turuncu robot Pırpır varmış. Onun hemen yanında, direklerin tepesine çıkıp lambaları kontrol eden uzun boylu, zarif bir robot çalışıyormuş.
Hepsi Zeynep’i görünce durup gözlerini parlatmış. Bazıları kollarını sallamış, bazıları da tatlı seslerle “merhaba” demiş.
Zeynep hepsine tek tek gülümsemiş. İçinden “Hepsi ne kadar tatlı!” diye geçirmiş. Sonra Tinko’ya dönmüş ve usulca fısıldamış:
— “Robotlar sadece yardımcı değil Tinko. Onlar bizim arkadaşlarımız.”
Tinko yavaşça başını sallamış. Işıkları bir kez yanıp sönmüş. Bu, onun “Evet, seni çok iyi anlıyorum,” demesiymiş.
Annesi başını okşamış. “Sen de onların en güzel dostusun,” demiş.
O günden sonra Zeynep her yatağına uzandığında, Tinko da usulca yanına gelirmiş. Sessizce ışığını yakar, odanın köşesine yumuşacık bir aydınlık yayarmış. Sonra, minik sesiyle bir masal anlatmaya başlarmış.
Sesi ne çok yüksekmiş, ne de çok hızlı. Masallarını kalbe dokunan, tatlı bir tonla fısıldarmış.
Zeynep ise gözlerini kapar, sessizce dinlermiş. Çünkü bir robot sesi bile olsa, içinde sevgi varsa ninni gibi olurmuş.
Masalın sonunda, Zeynep artık biliyormuş ki en güzel uykular, en iyi dostlarla başlarmış. İşte bu yüzden En İyi Arkadaşım Bir Robot Masalı, onun her gece gülümseyerek uykuya dalmasına sebep olmuş.
En İyi Arkadaşım Bir Robot Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Bizi daha yakından tanımak için ise instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.