Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, şehirdeki küçük bir apartman dairesinde, Elif adında altı yaşında neşeli bir kız çocuğu yaşarmış. Elif sabahları erkenden uyanmayı, penceresini açıp dışarıyı izlemeyi, sonra da sıcacık kahvaltısını yaparak okula gitmeyi çok severmiş.
Ama bir sabah, her şey biraz farklı başlamış.
Annesi her zamanki gibi odasına girip “Günaydın canım, uyan bakalım,” demiş. Fakat Elif bu kez başını yastığa gömmüş ve hiç hareket etmemiş. Annesi şaşırarak yatağa biraz daha yaklaşmış. Elif’in yanakları her zamankinden daha kırmızıymış ve gözleri buğulu bakıyormuş.
Annesi, birazcık endişeli bir sesle: “Elif? İyi misin?” diye sormuş.
Elif burnunu çekmiş ve kısık bir sesle “Boğazım acıyor, burnum da tıkalı” demiş. Annesi elini kızının alnına koyduğunda, sıcacık olduğunu hemen fark etmiş.
O anda yüz ifadesi ciddileşmiş. “Sanırım ateşin var,” demiş ve hemen termometreyi alıp ölçüm yapmış. Birkaç dakika sonra termometreyi çıkarıp baktığında başını hafifçe sallamış. “Evet tatlım, biraz ateşin çıkmış. Bugün okula gitmiyorsun. Dinlenmen gerekiyor çünkü sen grip olmuşsun” demiş.
Elif bu sözleri duyunca şaşkın bir ifadeyle annesine bakmış. “Ama ben hasta olmak istemiyorum. Ben grip mi oldum gerçekten?” diye sormuş. Annesi başını hafifçe eğmiş ve yumuşak bir sesle “Evet, büyük ihtimalle gribal bir enfeksiyon geçiyorsun. Ama merak etme, birlikte iyileşeceğiz,” demiş.
Elif’in canı sıkılmış. Çünkü o gün okulda resim yapacaklarmış, hem de en sevdiği arkadaşlarıyla birlikte. İçinde bir burukluk hissetmiş. Ama annesinin sıcak sesi ve şefkatli dokunuşu, biraz olsun içini rahatlatmış.
Annesi mutfağa geçmiş, güzel kokulu bir ıhlamur demlemiş. Fincana biraz bal ve limon da ekleyerek Elif’in yanına getirmiş. Elif fincanı elleriyle tutmuş, kokusunu içine çekmiş ve bir yudum almış. Biraz şaşkın bir şekilde “Bu gerçekten güzelmiş,” demiş.
O gün Elif battaniyesine sarılıp kanepede uzanmış. Televizyon açılmamış, oyuncaklar bile rafta durmuş. Sadece sessizlik, yağmurun cama vuran sesi ve annenin huzur veren varlığı varmış evin içinde.
Annesi zaman zaman yanına gelip kitap okumuş, bazen sessizce oturup Elif’in saçlarını okşamış. Elif dinlenmiş, biraz uyumuş, bazen uyanıp ıhlamurunu içmiş. Her geçen saat kendini biraz daha iyi hissetmeye başlamış.
İkinci gün geldiğinde burnu hâlâ akıyormuş ama ateşi düşmüş. Boğazı da eskisi kadar acımıyormuş. Elif aynaya bakıp kendine gülümsemeye çalışmış. Annesi onu görünce göz kırpmış. “İyileşmeye başladın bile,” demiş.
Üçüncü gün Elif kendini biraz daha iyi hissedince, annesi onu doktora götürmüş. Muayene odası sıcacıkmış. Duvarlarda renkli hayvan resimleri varmış, köşedeki rafta ise birkaç oyuncak dizili haldeymiş. Elif biraz çekinerek sandalyeye oturmuş, doktor ise gülümseyerek yanına yaklaşmış.

“Merhaba Elif, hoş geldin. Bakalım minik vücudun neler yapmış bu birkaç günde,” demiş ve stetoskopunu hazırlamış. Elif’in kalbini dinlemiş, boğazına bakmış, burnunu incelemiş. Sonra hafifçe başını sallamış ve annesine dönerek gülümsemiş.
“Çok güzel dinlenmiş. Ateşi yok, boğazı da toparlamış. Grip geçiyor. Ama tam iyileşmeden okula gitmesin, vücudu hâlâ biraz yorgun,” demiş. Ardından Elif’e dönüp yavaşça konuşmuş.
“Elif, seni çok güçlü gördüm. Ama bundan sonra bazı şeylere daha fazla dikkat etmeliyiz. Mesela ellerimizi sabunla güzelce yıkamalıyız. Özellikle dışarıdan gelince, yemek yemeden önce ve burnumuzu sildikten sonra. Çünkü mikroplar en çok ellerimizde saklanır.”
Elif başını usulca sallamış. “Tamam, yıkarım,” demiş.
Doktor konuşmayı gülümseyerek sürdürmüş: “Soğuk havalarda atkı, bere, mont. Bunları giymeyi sakın unutma. Çünkü rüzgâr üşütür, grip daha kolay gelir. Ve eğer kendini biraz halsiz hissedersen, hemen anneye söyle. Dinlenmek, vücudun kahramanı gibi çalışır.”
Sonra çekmecesinden küçük, parlak bir çıkartma çıkarmış. “Bu da sana. Çünkü çok güzel dinlenmiş ve çok güzel dinlemiş bir hastasın” demiş.
Elif çıkartmayı gülümseyerek almış. Kalbinde sıcacık bir duygu hissetmiş. Doktorun sözleri kafasında dönüp durmuş: “Dinlenmek vücudun kahramanı gibi çalışır.”
İçinden bir ses “Ben iyi bakarsam, vücudum da bana iyi bakar,” demiş.
Ertesi gün Elif yine evde kalmış ama artık üzülmemiş. Birkaç gün sonra tamamen toparlanmış. Okula döndüğünde sınıfa girerken kendini daha güçlü hissetmiş. Arkadaşları yanına gelip sarılmış, “Seni çok özledik!” demişler.
Elif de gülümseyerek “Ben de sizi çok özledim. Ama bu sefer kendime çok iyi baktım,” demiş.
O günden sonra Elif sadece oyunlarıyla değil, davranışlarıyla da örnek olmaya başlamış. Ellerini sık sık yıkamış, mendilini yanından ayırmamış. Üşüyen bir arkadaşını uyarıp, “Atkını sar, yoksa sen de grip olursun,” demiş. Öğretmeni ise ona gülümseyerek “Sen artık küçük bir sağlık kahramanısın,” demiş.
Elif, hastalıkların gelip geçici olduğunu ama kendine nasıl bakacağını öğrenmenin çok daha kalıcı olduğunu anlamış. Bu deneyim, onun hem bedenine hem de duygularına iyi gelmiş.
Grip Oldum Masalının sonunda grip geçip gitmiş, ama Elif’in içinde kalan şey çok daha kıymetliymiş: Kendini tanımak, dinlemek ve sevgiyle korumak.
Grip Oldum Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Sesli masal kitabı dinlemek için ise youtube kanalımıza abone olabilirsiniz.