Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, deniz kıyısına yakın, küçük ve sessiz bir kasabada yaşayan Mete adında bir çocuk varmış. Mete yaz akşamlarını en çok gökyüzüne bakarak geçirmeyi severmiş.
Bulutların yavaşça süzülmesini, gökyüzünün renginin turuncudan mora dönmesini izlemek ona iyi gelirmiş. Ama bir şey varmış ki içinde hem merak hem de biraz korku uyandırırmış: havai fişekler.
Kasabada her yaz sonunda büyük bir kutlama yapılırmış. Akşam olduğunda herkes sahile toplanır, gökyüzü bir anda ışıklarla dolarmış. Pat pat eden sesler, rengârenk ışıklar, alkışlar.
Herkes sevinçle izlerken Mete biraz uzakta dururmuş. Gözleri ışıklarda kalırmış ama ayakları geri çekilirmiş. Çünkü o sesler, kalbinin hızlı atmasına, ellerinin titremesine neden olurmuş.
Mete uzun süre boyunca bu gösterileri sadece uzaktan seyretmiş. Her yıl “Belki seneye yaklaşırım,” dermiş ama bir türlü cesaretini toplayamazmış. Gökyüzü ona uzak bir resim gibi gelirmiş; sadece izlenir ama içine girilmezmiş gibi.
Bir gün kendi kendine otururken, “Acaba korkmasaydım nasıl olurdu?” diye düşünmüş. Sonra da sessizce eklemiş: “Ama korkmak da bir his, tıpkı sevinmek gibi. Belki ikisi aynı anda bile olabilir.” Bu düşünce, Mete’nin içinde ilk kez bir şeyleri yumuşatmış. Korkusu hâlâ yerindeymiş ama onun yanında başka bir şey daha varmış: merak.
Kutlamaların yaklaştığı akşam, Mete uzun süre pencerenin önünde durmuş. Gökyüzü yavaş yavaş kararmış, uzaktan insan sesleri duyulmaya başlamış. İçinde yine o tanıdık çarpıntı varmış. Ama bu kez geri çekilmek yerine, sessizce kapıdan çıkmış ve evinin önüne kadar yürümüş. Ne çok uzak, ne de çok yakınmış; tam olması gerektiği yerde durmuş.
Ayaklarını toprağa sıkıca bastırmış, kollarını yana bırakmış, hiç kıpırdamamış. İçinde bir şeyler hızla çarparken gökyüzü bir anda aydınlanmış. İlk fişek büyük bir sesle patlamış. Mete istemsizce gözlerini kısmış ama yüzünü çevirmemiş. “Şu an buradayım,” demiş sessizce, “ve ne oluyorsa onunla birlikteyim.”
Biraz sonra ikinci fişek göğe doğru süzülmüş. Renkler patlayarak yayılmış, hava titremiş. Ses yine gürültülüymüş ama bu kez Mete gözlerini kapatmamış.

Gökyüzü fişeklerle dolmaya devam etmiş. Her biri ayrı bir renkte patlamış, dalga dalga ışıklar yayılmış. Mete, artık hem sesleri duyuyormuş hem de renkleri yakalayabiliyormuş. Kalbi hâlâ hızlı atıyormuş ama bu defa o çarpıntının içinde bir sıcaklık da varmış. Çünkü orada durduğu her saniye, biraz daha güçlendiğini hissediyormuş.
Zaman geçmiş, fişekler azalmış, gökyüzü yavaşça kararırken rüzgâr esmeye başlamış. Herkes evlerine dönmüş ama Mete bir süre daha olduğu yerde kalmış. Gökyüzüne bakmış, derin bir nefes almış. “Ben biraz değiştim galiba,” demiş içinden gülümseyerek.
Ve o akşam, Mete ilk kez korkusuyla yan yana durmuş. Kaçmamış, bastırmamış, sadece onunla birlikte durmuş.
Havai Fişek Korkusu Masalı burada bitmiş ama Mete’nin içinde sessizce ışıldayan o cesaret, hiçbir zaman kaybolmamış. Orada kalmış.
Havai Fişek Korkusu Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, sesli masal dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.