Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, uçsuz bucaksız çayırların, serin gölgeli ağaçların olduğu bir ülkede, Tiko adında minik bir kanguru yavrusu yaşarmış. Tiko, günlerini annesinin sıcacık cebinde geçirirmiş. Orası onun için sadece bir yuva değil, kalbinin en güvende olduğu yermiş.
Dışarısı ona kocaman, bilinmez ve bazen de biraz ürkütücü gelirmiş. Ama her gün cebin ucundan başını çıkarır, uzaktaki kuşları, esen rüzgarla dans eden otları izlemeye doyamazmış.
Annesi, Tiko’nun gözlerindeki ışıltıyı fark eder ama onu asla acele ettirmezmiş. Sadece yanında durur, başını hafifçe eğerek ona sabırla gülümsermiş.
Bir sabah, Tiko, cesaretini topladığı gibi bir sıçrayışla dışarı çıkmış. Ayakları yere dokunduğunda hafifçe sendelemiş ama hemen dengelenmiş. Gözleri etrafı hayranlıkla taramış, gökyüzünün sonsuzluğuna, çimenlerin yemyeşil halısına bakmış. Tam o anda, çalılıkların içinden gelen garip bir ses, kalbini hızla çarptırmış.
Çimenlerin arasından kocaman, parlak gözlü bir kertenkele çıkmış. Tiko, korkuyla geriye sıçramış ama hemen kaçmamış. Olduğu yerde durmuş, içindeki korkuyla yüzleşmeye çalışmış.
Bir an göz ucuyla annesine bakmış. Annesi uzaktan sessizce onu izliyormuş. Gözleriyle ‘Ben buradayım,’ der gibi sıcak ve sakin bakıyormuş ama hiç konuşmamış, hiç hareket etmemiş. Bu bakış, Tiko’nun içindeki titreyen cesareti biraz olsun güçlendirmiş.
Kalbi küt küt atarken, kertenkele ona şöyle bir bakıp ağır ağır yoluna devam etmiş. Tiko derin bir nefes almış, nefesinin titrediğini hissetmiş ve sonunda güvenle annesine doğru zıplamış.

Tiko, o gün cebine döndüğünde artık bir şeylerin değiştiğini hissetmiş. Korkusu hâlâ içindeymiş ama artık onunla başa çıkabileceğini de anlamış.
Ertesi gün, biraz daha cesurca dışarı çıkmış, çıkmasına ama gökyüzü griye dönmüş, rüzgar ağaçları hışırdatıyormuş. Tiko, yine de cesaretle ileri gitmiş ama birden gök gürlemiş. Yağmur hızla başlamış, rüzgar Tiko’yu savuracakmış gibiymiş. Tiko, bir an paniğe kapılmış, hangi yöne gideceğini bilememiş
O anda annesinin kokusunu hatırlamış. Kalbi hızla atsa da kulaklarını dikmiş, bildiği yolu takip etmiş. Dikenli çalıların arasından dikkatle geçip çimenlerin içinden zıplayarak yolunu bulmuş. Annesi, her zamanki gibi onu uzaktan izliyormuş. Tiko’nun içini bu kez korku değil, garip bir sıcaklık kaplamış.
Annesinin yanına vardığında, dışarının düşündüğü kadar korkutucu olmadığını ama bazen geri dönmenin de güçlü bir seçim olduğunu anlamış. Geri döndüğünde annesi ona hiçbir şey dememiş, sadece nazikçe başını okşamış.
Tiko, cesaretin sadece dışarı çıkmak değil, bazen yavaşlamak ve durmak olduğunu o gün öğrenmiş. Artık dış dünyanın sesleri ona daha dostça gelmeye başlamış. Kendi yolunu bulmanın heyecanını ve güvenini ilk kez o gün hissetmiş.
Ve o günden sonra Tiko, ne kadar büyüse de annesinin yanında kendini hep güvende hissetmiş. Geceleri yıldızlar gökyüzünü süslerken, annesinin yumuşacık göğsüne yaslanır, huzurla uykuya dalarmış. İşte Kanguru Tiko Masalı da burada bitmiş. Ama Tiko’nun cesareti ve anne sevgisi hiçbir zaman bitmemiş.
Kanguru Tiko Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Sesli masal dinlemek için ise instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.