Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil tepelerin ardında, çiçeklerle süslenmiş bir köyde, Elif adında sevimli bir kız çocuğu yaşarmış.
Elif’in saçları yumuşacık, gözleri boncuk gibi parlakmış. Annesiyle, babasıyla mutlu mesut yaşar; tavuklara yem verir, kelebekleri kovalar, akşam olunca da battaniyesine sarınıp yıldızları sayarak uyurmuş.
Elif’in her günü şenlik gibi geçerken, bir sabah evlerinde minicik bir bebek dünyaya gelmiş. Bu miniğin adı Zeynep’miş. Zeynep’in doğmasına herkes çok sevinmiş, komşular hediyeler getirmiş. “Maşallah ne tatlı!” deyip durmuşlar. Ama o günden sonra evin havası biraz değişmiş.
Annesi Zeynep’i kucağından hiç bırakmaz olmuş. Babası ise Elif’in saçını okşamak yerine, Zeynep’i gıdıklamaya başlamış. Elif önce bir şey dememiş. Ama bir sabah annesi ona “Günaydın, canım kızım,” demeyi unutunca, kalbinin içinde bir şey buruşmuş. Sanki görünmez olmuş gibi hissetmiş.
Günler geçtikçe Elif daha sessiz biri olmuş. İçinde adını koyamadığı bir burukluk büyümüş. Bahçede oynamamış, tavuklara yem vermemiş. Salıncağa yalnız binip ileri geri sallanırken sadece fısıldamış: “Annem artık sadece Zeynep’i seviyor, babam da.”
Bir gün annesi yanına gelip “Elif’im, hadi gel kurabiye yapalım,” demiş. Elif başını çevirmiş. “Sen Zeynep’le yap. Zaten hep onunlayız,” demiş. Annesi biraz duraksamış. Sonra yavaşça yanına oturmuş. “Galiba içinden üzülüyorsun, değil mi?” diye sormuş.
Elif’in gözleri dolmuş ama cevap vermemiş. Annesi onun elini tutarak konuşmuş: “Zeynep çok küçük. Daha yürüyemiyor, konuşamıyor. Her şeyi ben yapıyorum. Ama bu, seni sevmediğim anlamına gelmez. Sen benim ilk çiçeğimsin.”
Elif annesine sarılmış. Bu sözler içini biraz ısıtmış. Ama kıskançlık duygusu hâlâ oradaymış. Sanki sessiz bir gölge gibi kalbinin bir köşesine sinmiş. Herkesin Zeynep’in etrafında dönmesi, ona hâlâ zor geliyormuş.
Bir sabah, Elif bahçede yapraklarla oynarken evden ağlama sesi duymuş. “İğğğ…” Zeynep’in sesiymiş bu. Ama bu sefer farklıymış. Ses, sanki canı yanıyormuş gibi geliyormuş. Elif hızla içeri koşmuş. Zeynep beşikte ağlıyormuş, minik yüzü ter içindeymiş. Annesi mutfakta olduğundan sesi duymamış.
Elif hemen beşiğe yaklaşmış. Zeynep’in alnını minik elleriyle silmiş. “Ne oldu sana?” diye fısıldamış. Zeynep biraz sakinleşmiş ve Elif’in parmağını tutmuş. Sıcacık bir dokunuşmuş bu. Elif’in kalbinde bir şey kıpırdamış.

İlk kez, kıskanmak yerine korumak istemiş. Kardeş olmanın sadece paylaşmak değil, sevilmek, güvenilmek olduğunu hissetmiş. O an, içindeki çiçeğin yavaşça açıldığını fark etmiş.
Tam o sırada annesi odaya girmiş. “Ne oldu, ağladı mı?” diye sormuş. Elif başını sallamış. “Evet ama ben tuttum elini. Susunca bana gülümsedi,” demiş. Annesi onu sımsıkı sarılmış. “Canım kızım… Sen artık abla olmuşsun,” demiş.
Elif usulca gülümsemiş. “Evet… Ablayım,” demiş. Bu kelime ilk kez içini sıcacık yapmış. Gülümsediği an kalbindeki burukluk biraz daha küçülmüş.
Günler geçtikçe Elif’in içindeki kıskançlık yavaş yavaş gitmiş. Ama her zaman kolay olmamış. Bazen annesi Zeynep’i kucağında sallarken, Elif yine içinden üzülmüş. Bazen babası Zeynep’le oynarken biraz kıskanmış. Ama sonra Zeynep’in ona uzanan ellerini, ona özel gülümsemesini hatırlamış.
Bir akşam Elif yatağına uzanmışken babası odaya girmiş. “Bu gece bir masal ister misin?” demiş. Elif başını yastığa koyarken “Evet ama sessiz söyle… Zeynep uyuyor,” demiş. Babası gülümsemiş. “Peki, sana usul usul bir masal anlatayım,” demiş.
Masal devam ederken Elif bir yandan da Zeynep’in nefes alışını dinlemiş. Sıcacık, pıt pıt bir ses. O ses, kalbini yumuşatmış. Birlikte büyümenin nasıl güzel bir şey olduğunu düşünmüş.
O gece rüyasında Elif bir çiçek tarlasında koşmuş. Ardından minik bir bebek gülerek onu takip etmiş. Elif durmuş, elini uzatmış. Beraberce papatyaların arasına oturmuşlar. Gökyüzü pembe, kalpleri hafifmiş.
Sabah olunca Elif gözlerini açmış. Pencereye koşmuş. Gökyüzü masmaviymiş, kuşlar cıvıldamış. Elif derin bir nefes almış. Sonra Zeynep’in yanına gitmiş. Zeynep gözlerini açıp ona bakmış ve gülmüş. Elif de gülümseyerek “Günaydın, küçük kardeşim,” demiş.
O sabah Elif için sadece yeni bir gün değil, yeni bir kalp de başlamış. Kıskançlığın yerini sevgi, paylaşma ve birlikte büyümenin sıcaklığı almış. Artık onun da bir sorumluluğu varmış: ablalık. Ve Elif bunu çok seviyormuş.
O günden sonra ne zaman kıskanacak gibi olsa, içinden şöyle dermiş: “Annemin kalbi kocaman. Babamın kucağı sıcacık. Ben de ablayım artık. Ve bu kalbin içinde hep birlikteyiz.”
Kardeşini Kıskanan Kız Masalı burada bitmiş. Gökyüzü yine masmaviymiş. Ve kardeşlik, küçük bir tebessümle başlamış.
Kardeşini Kıskanan Kız Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Sesli masallar dinlemek için ise instagram sayfamızı takip edebilirsiniz. Yeni açtığımız youtube kanalımıza destek olmak isterseniz, abone olabilirsiniz.