Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar uçsuz bucaksız yeşil tepelerin üzerinde, hızına kimsenin yetişemediği bir kirpi yaşarmış. Bu kirpinin adı Sonic’miş.
Sonic, parlayan mavi tüyleri ve çevik hareketleriyle herkesin hayran olduğu bir kahramanmış. O, sadece hız konusunda değil, aynı zamanda cesaret ve iyilik konularında da eşsizmiş.
Sonic, günlerini dostları Ela ve Can ile birlikte rüzgâr gibi koşarak geçirirmiş. Nehirlerin kenarında yarış yapar, tepelerden uçarcasına atlarmış. Ama bir gün, tuhaf bir şey olmuş. Rüzgâr duruvermiş. Ağaçların yaprakları kıpırdamaz, nehirler akmaz, hatta bulutlar bile gökyüzünde hareket etmez olmuş.
Ela şaşkınlıkla etrafına bakmış. Bunun neden olduğunu anlamaya çalışırken Can elini havaya kaldırıp hissetmeye çalışmış. Sanki dünya durmuş gibi hissediyormuş.
Sonic, bir tuhaflık olduğunu hemen fark etmiş. Hemen en yüksek tepeye doğru hızla koşmuş. Tepeye vardığında başını yukarı kaldırmış ve gözlerine inanamamış. Gökyüzünde dev bir girdap dönüp duruyormuş.
Bu girdabın ortasında, simsiyah gözleri parlayan korkutucu bir gölge varmış. Uzun ve sivri parmaklarıyla havayı kavrıyor, etrafına buz gibi bir rüzgâr yayıyormuş. Gölgenin sesi yankılanmış:
“Ben Zaman Avcısı’yım! Rüzgârları yakalar, zamanı durdururum!”
Sonic’in kalbi hızla çarpmış ama korkmamış. Çünkü o cesur bir kahramanmış. Yumruklarını sıkmış ve kararlı bir şekilde gülümsemiş. “Zamanı durduramazsın! Ben buradayım ve seni durduracağım!” demiş.
Zaman Avcısı kısık bir kahkaha atmış. “Beni yenmek mi? Çok ama çok hızlı olmalısın!”
Sonic, işte tam da bunu yapabileceğini biliyormuş. Hızına güveniyor, dostlarının ona inandığını hissediyormuş. Ayaklarının altındaki toprağı hissetmiş, rüzgârın hala tutsak olduğunu anlamış. Ama çok geç olmadan her şeyi eski haline getirmesi gerekiyormuş.
Ve böylece, büyük mücadele başlamış.

Sonic, ayaklarını yere sağlam basmış. İçinde rüzgâr gibi esen bir kararlılık hissediyormuş. Zaman Avcısı’nın kahkahaları havada yankılanırken, Sonic gözlerini kısarak onu dikkatlice incelemiş.
Zaman Avcısı, gökyüzünde asılı duran büyük bir kürenin içine rüzgârları hapsetmiş. Ağaçların yaprakları donup kalmış, nehirler akmayı bırakmış, kuşlar bile gökyüzünde hareketsiz duruyormuş. Eğer Sonic onu durduramazsa, dünya sonsuza kadar sessiz ve hareketsiz kalacakmış.
“Ne yapacağız Sonic?” diye sormuş Ela.
Sonic hızla düşünmeye başlamış. “Onu hızımla alt edebilirim ama küreyi nasıl kıracağımı bilmiyorum,” demiş.
Can gözlerini açmış. “Belki de küreyi kırmak için sadece hız yeterli değildir. Onun büyüsünü bozacak bir yol bulmalıyız!”
Sonic başını sallamış. “Önce ona yetişmeliyim!”
Hemen Zaman Avcısı’nın peşine düşmüş. Ayakları yere her değdiğinde bir şimşek gibi parlıyor, hızlandıkça hızlanıyormuş. Ancak Zaman Avcısı da boş durmamış, bir anda ellerini havaya kaldırıp karanlık bir sis oluşturmuş.
“Bu sisin içinde yönünü bulamazsın, küçük kirpi!” demiş, sinsi bir gülümsemeyle.
Ama Sonic gülümsemiş. “Sen de benim hızımı yakalayamazsın!”
Aniden tam ters yöne dönerek hızla sisin içinden geçmeye başlamış. O kadar hızlı hareket ediyormuş ki, sis dağılıp yok olmuş. Zaman Avcısı şaşkınlıkla geriye çekilmiş.
“Bu imkânsız!” diye bağırmış.
Ama bu sadece başlangıçmış. Sonic, Zaman Avcısı’nı şaşırtarak etrafında dönmeye başlamış. O kadar hızlı dönüyormuş ki, yerde minik kasırgalar oluşmaya başlamış. Zaman Avcısı dengesini kaybetmiş, geriye sendelemiş.
Tam o sırada Ela bağırmış. “Sonic, kürenin üzerine koşmalısın! Belki rüzgârı serbest bırakabilirsin!”
Sonic başını sallamış. “Deneyelim!”
Ayaklarını yere sağlam basmış, hızını toplamış ve tüm gücüyle kürenin üzerine doğru koşmaya başlamış. O kadar hızlı hareket ediyormuş ki, kürenin etrafında parlak bir ışık çemberi oluşmuş. Küre, titreşmeye başlamış, içindeki rüzgârlar hafif hafif dışarı sızıyormuş.
Zaman Avcısı korkuyla bağırmış. “Hayır! Bunu durdurmalıyım!”
Ama çok geçmiş! Sonic daha da hızlanmış, kürenin etrafında dönmeye devam etmiş. Bir anda büyük bir gürültüyle küre kırılmış ve içindeki tüm rüzgârlar özgürlüğüne kavuşmuş!
Ağaçların yaprakları tekrar hışırdamaya başlamış, nehirler coşarak akmış, kuşlar kanat çırpıp gökyüzüne yükselmiş. Dünya tekrar hareket etmeye başlamış.
Zaman Avcısı acıyla inlemiş, vücudu giderek küçülmeye başlamış. “Bu, bu imkânsız!” diye fısıldamış ve bir duman gibi kaybolmuş.
Sonic, Ela ve Can birbirlerine bakmışlar. Ela mutlulukla kollarını havaya kaldırmış. “Başardık!”
Can gülümsemiş. “Sonic, sen gerçek bir kahramansın!”
Sonic başını sallamış. “Bunu birlikte yaptık. Cesaret, dostluk ve inanç. İşte gerçek güç budur!”
Ve Kirpi Sonic Masalı burada sona ermiş ama Sonic, Ela ve Can, rüzgârların özgürce estiği tepelerde koşmaya devam etmişler. Artık biliyorlarmış ki, cesaret ve dostluk her zaman kazanırmış.
Kirpi Sonic Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.