Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil ormanlarla çevrili, küçük ama çok güzel bir köy varmış. Bu köyde Melis adında bir kız yaşarmış. Melis, hareketli ve meraklı bir çocukmuş. Gün boyu sokaklarda koşturur, çiçekleri inceler, ağaçlara tırmanırmış. Fakat bir şeyden hiç hoşlanmazmış. Kitap okumak ona çok sıkıcı gelirmiş. Sayfalarca yazıyı okumak yerine dışarıda oynamayı tercih edermiş.
Annesi ona ne zaman yeni bir kitap alsa Melis dudaklarını büzüp başını iki yana sallarmış. Kitabın parlak kapağına kısaca göz atar, sonra kenara koyarmış. Babası ona bir masal okumayı teklif ettiğinde hemen başka bir bahane bulurmuş.
Ya arkadaşlarıyla oynayacakmış, ya çok uykusu gelmiş ya da daha önemli bir işi varmış gibi davranırmış. Oysa asıl sebep, kitapların ona sıkıcı gelmesiymiş. Sayfalar boyunca yazılanlar ne işe yarayabilirmiş ki. Okuyarak ne değişebilirmiş.
Oysa bu köyde herkes kitapları severmiş. Okumak, köydeki çocuklar için bir oyun gibiymiş. Kimi hayvanlar hakkında hikayeler okur, kimi eski masalların peşine düşermiş. Ama içlerinde kitapları en çok seven kişi Bilgehan Dede’ymiş. Köyün en yaşlısı ve en bilge kişisiymiş.
Bilgehan Dede, her sabah erkenden ceviz ağacının gölgesine oturur, elinde eski kitaplarıyla gelenleri beklermiş. Uzun beyaz sakalı, derin bakışları ve sıcacık gülümsemesiyle herkes ona büyük saygı duyarmış. Çocuklar her gün onun yanına koşarak gelir, anlattığı hikayeleri dinlemek için sabırsızlanırlarmış. Melis hariç.
Melis, her gün ceviz ağacının altındaki bu kalabalığı görür ama hiç yanlarına gitmezmiş. Bazen uzaktan onları izler, bazen de başka bir yerde oyun oynarmış. Kitapların ve hikayelerin bu kadar ilgi görmesini anlamakta zorlanıyormuş. Oyun oynamak varken neden bir kitap okuyup zaman kaybetsinmiş.
Günlerden bir gün Bilgehan Dede, Melis’in kitaplara ilgisiz olduğunu fark etmiş. Küçük kızın kitapları sıkıcı bulduğunu duyunca gülümsemiş ve ona kitapların aslında bambaşka dünyalara açılan kapılar olduğunu göstermeye karar vermiş.
Melis, o gün yine ceviz ağacının altında otururken Bilgehan Dede yanına gelmiş. Elinde eski bir kitap tutuyormuş. Kitabın kapağı altın gibi parlıyormuş ama üzerinde hiçbir yazı yokmuş.
Bu kitabın içinde büyük bir sır var demiş Bilgehan Dede. Ama sırrını yalnızca açıp okuyanlar öğrenebilir.
Melis, kitap okumayı sevmese de merakına yenik düşmüş. Nasıl bir sır olabilirdi ki. Yavaşça kapağını açmış.
Tam ilk kelimeyi okumaya başladığında birdenbire etrafındaki dünya değişmiş.
Bir anda kendini bambaşka bir yerde bulmuş. Gökyüzü mor ve pembe renklerle ışıldıyor, havada sayfalar süzülüyor, altın işlemeli devasa kitap rafları göz kamaştırıyormuş. Melis şaşkınlıkla etrafına bakarken önüne uçan bir kitap konmuş. Kitap kendiliğinden açılmış ve içinden sıcak bir ses yükselmiş.
Hoş geldin Melis.
Melis gözlerini kocaman açmış. Bir kitap nasıl konuşabilirdi.
Kitap hafifçe kımıldamış. Kitaplar sadece kelimelerden ibaret değildir. Onlar keşfetmeyi bilenler için sihirli kapılardır.
Melis önce şaşırmış ama merakı ağır basmış. Sayfaları çevirmeye başlamış.
İlk sayfada kendini okyanusun derinliklerinde bulmuş. Berrak suların içinde parlak renkli balıklar yüzüyor, mercanlar ışıldıyormuş. Dev bir kaplumbağa yanından geçerken ona gülümsemiş.
Burada nasıl nefes alabiliyorum diye düşünmüş Melis.
Bunu düşündüğü anda sayfalar tekrar dönmeye başlamış. Melis kendini yemyeşil bir ormanda bulmuş. Devasa ağaçların dalları altın yapraklarla doluymuş. Bir ağaçkakan yanına konmuş ve ona ormanın en eski masallarını anlatmaya başlamış.
Melis büyülenmiş gibi dinliyormuş. Kitap sadece bir hikaye anlatmıyor, ona yeni şeyler öğretiyormuş. Ağaçların nasıl büyüdüğünü, hayvanların nasıl yaşadığını, doğanın nasıl bir mucize olduğunu öğrenmiş.
Sonraki sayfayı çevirdiğinde gökyüzüne uzanan merdivenler görmüş. Yavaşça adım atmış ve yükselmeye başlamış. Bulutların arasında yürümüş, bir yıldızın ışığının nasıl oluştuğunu dinlemiş. Gökkuşağının renklerinin nasıl meydana geldiğini öğrenmiş.

Her yeni sayfa, Melis’i yeni bir dünyaya götürüyormuş. Okudukça, kitapların sadece hikayeler anlatmadığını, ona yeni bilgiler öğrettiğini fark etmiş.
Son sayfayı çevirdiğinde kendini tekrar büyük ceviz ağacının altında bulmuş. Kucağındaki kitap hâlâ duruyormuş ama bu kez kapağında altın harflerle bir yazı belirmiş.
Bir kitabın sırrı, okumaya cesaret edenler için açılan bir kapıdır.
Melis, nefes nefese Bilgehan Dede’ye bakmış: “Kitaplar gerçekten büyülü demiş heyecanla.”
Bilgehan Dede gülümsemiş. “Evet ama büyü onların içindeki kelimelerde saklı. Eğer kitapları açmazsan, o büyüyü asla göremezsin.”
O günden sonra Melis kitaplara bambaşka bir gözle bakmış. Artık onlar onun için sadece sayfalardan ibaret değil, yepyeni dünyalara açılan kapılarmış. Artık oyun oynamak kadar kitap okumayı da sever olmuş. Hatta köydeki diğer çocuklara da kitapların büyüsünü anlatmaya başlamış.
Kitapların Büyülü Dünyası Masalı bizlere kitap okumak sadece kelimeleri görmek değil, hayal etmek, keşfetmek ve öğrenmek olduğunu öğretmiş.
Ve Kitapların Büyülü Dünyası Masalıda burada bitmiş. Benzer çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.