Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar gökkuşağı kadar renkli, yıldızlar kadar parlak bir kasabada, Alya ve Aral adında ikiz kardeşler yaşarmış. Herkes onların tıpatıp aynı olduklarını düşünse de aslında çok farklı karakterlere sahipmişler.
Alya, neşeli, hareketli ve cesurmuş. En küçük bir şeyi bile merak eder, keşfetmek için sabırsızlanırmış. Aral ise sakin, dikkatli ve düşünceliymiş. Önce anlamadan, düşünmeden adım atmazmış.
Aileleri onları çok sever ve farklılıklarının onların en büyük gücü olduğunu anlatırmış. Ama ikizler bazen birbirlerini anlamakta zorlanırmış. Alya, Aral’ın neden bu kadar yavaş ve dikkatli olduğunu anlamazken, Aral da Alya’nın nasıl bu kadar hızlı ve düşünmeden hareket ettiğine şaşırırmış.
Bir gece, gökyüzü alışılmadık bir şekilde parlamış. Ay, sanki eskisinden daha büyük ve altın renginde ışıldıyormuş. Bu tuhaf parıltı, kasabanın ormanına doğru uzanan dar bir patikayı aydınlatıyormuş.
Alya gözleri parlayarak Aral’a dönmüş. “Bu gece bir şeyler farklı! Hemen gidip bakalım!” demiş.
Aral kaşlarını çatmış. “Ama nereye gittiğini bile bilmiyorsun. Önce biraz düşünmeliyiz,” demiş.
Ancak Alya beklemeyi sevmezmiş. Bir an bile düşünmeden, ay ışığını takip ederek ormana doğru koşmuş. Aral ise içinden bir sesin ona “Dikkatli ol!” dediğini hissediyormuş ama Alya’yı yalnız bırakmak istememiş, o da onun peşinden gitmiş.
Ormanda ilerlerken hava gittikçe daha da sihirli bir hale bürünmüş. Ağaçların yaprakları, ay ışığında altın gibi parlıyormuş. Hafif bir rüzgar esiyor ve sanki ağaçlar onlara fısıldıyormuş.
Derken önlerinde, üzerinde ışıl ışıl parlayan taşlardan oluşmuş gizemli bir patika belirmiş.
Alya heyecanla, “Bunu takip edelim! Kesin bir hazineye ya da büyülü bir yere götürüyordur!” diye bağırmış.
Aral, patikaya baktığında içinde bir şüphe belirmiş. “Belki de bu bir tuzaktır… Önce biraz düşünmeliyiz,” demiş.
Ama Alya, çoktan yola koyulmuş bile! Aral içini çekmiş ve onun peşinden yürümüş.
İkizler, patikanın sonunda bir mağaraya ulaşmış. Mağaranın girişinden içeri altın sarısı bir ışık süzülüyormuş. İçeri girdiklerinde tam ortada kristalden yapılmış, ışıltılı bir taş görmüşler. Taşın üzerine eski bir yazı oyulmuş, ama yazılar tanıdık değilmiş.

Alya taşı almak için uzanmış, ancak Aral hemen onun elini tutmuş. “Dur! Ne olduğunu bilmiyoruz! Dikkatli olmalıyız!”
Alya kaşlarını çatmış. “Sen hep düşünüyorsun, ama bazen hissetmek de gerekir,” demiş ve taşı tutmuş.
Tam o anda mağaranın duvarlarına altın renginde bir ışık yayılmış. O ışık, havaya süzülen bir şekle dönüşmüş ve bir ses yankılanmış:
“İkiniz bir bütünsünüz. Biri cesur, diğeri bilge. Eğer birbirinizi anlamazsanız, yol kapanır. Ama birbirinizi tamamlarsanız, sırlar açığa çıkar!”
Alya ve Aral şaşkınlıkla birbirlerine bakmış. O anda anlamışlar ki, farklı olmaları aslında bir güçmüş! Alya’nın cesareti olmasa, Aral bu mağaraya asla gelmezdi. Ama Aral’ın dikkatli düşünmesi olmasa, Alya belki de büyük bir tuzağa düşerdi.
O anda taş parlamaya başlamış ve havada dönerken içinden küçük bir anahtar çıkmış. İkizler bu anahtarı alıp mağaradan çıkınca, karşılarında ışıl ışıl parlayan bir kapı görmüşler.
Alya heyecanla kapıya doğru koşmuş ve anahtarı çevirmek istemiş, ama kapı titreyerek geri kapanmış.
Aral durup düşünmüş. “Kapıyı açmanın bir yolu olmalı. Sesin bize söylediğini hatırla. Birlikte hareket etmeliyiz!”
Alya başını sallamış. “Peki, nasıl yapacağız?”
Aral gülümsemiş. “Ben dikkatli düşünüp anahtarın doğru yerini bulacağım, sen de cesaretinle kapıyı açacaksın.”
İkizler el ele tutuşmuş. Aral anahtarı dikkatle incelerken, Alya cesurca kapının önüne geçmiş. Tam doğru anda, birlikte hareket ederek anahtarı çevirmişler.
Bir anda kapı açılmış ve gökyüzüne doğru yükselmişler! Kendilerini yumuşacık bir bulutun üstünde bulmuşlar. Orada, gökyüzü bilge baykuşuyla tanışmışlar. Baykuş onlara gülümsemiş.
“Tebrikler, çocuklar. Birbirinizi anladınız. Şimdi sırlarınızı keşfetme zamanı!”
O anda bulut, kasabalarına doğru alçalmış ve ikizler evlerinin önünde belirmişler. Ellerinde ise ışıldayan bir harita tutuyorlarmış.
İkizler artık birbirlerini daha iyi anlamışlar. Alya gülerek, “Bazen biraz daha dikkatli olmalıyım,” demiş.
Aral da başını sallamış. “Ve ben de bazen daha cesur olmalıyım!”
O günden sonra, Alya ve Aral birbirlerini sadece ikiz olarak değil, bir ekip olarak görmüşler. Farklılıklarının onları daha güçlü yaptığını anlamışlar. Ve böylece, Minik İkizler Masalı burada bitmiş.
Minik İkizler Masalına benzeyen bebek masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.