Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar küçük ve renkli bir şehirde, Melis adında meraklı bir çocuk yaşarmış. Melis’in en sevdiği şey, okuldan gelir gelmez odasına koşup oyuncak kutusunu açmakmış. Kutunun içinde yumuşacık peluş hayvanlar, minik yastıklar ve parlak tokalar varmış. Ama en çok sevdiği, mor kazağı olan peluş ayıcığıymış.
Bir sabah kahvaltı sofrasında, annesi Melis’e dönüp heyecanla, “Bugün oyuncakçıya gidelim mi? Sana yeni bir oyuncak seçmek istiyorum,” demiş. Melis’in gözleri parlamış. “Gerçekten mi? O zaman peluş köpek alalım, hem de kırmızı fiyonklu!” diye sevinmiş.
Annesi hafifçe gülümsemiş. “Bu kez farklı bir şey bakalım istiyorum. Belki bir Montessori oyuncağı seçeriz,” demiş.
Melis, bu sözcüğü ilk kez duyuyormuş. “Montessori mi? O oyuncakların kucağı yumuşak mı? Uyurken sarılınabiliyor mu?” diye sormuş.
Annesi hiçbir şey dememiş, sadece Melis’in elini tutup birlikte yola çıkmışlar. Yolda yürürken güneş parlıyormuş, kuşlar ötüyor, kaldırımdaki çiçekler Melis’in dikkatini çekiyormuş. Bir yandan annesinin söylediklerini düşünüyormuş. “Montessori. Belki sıkıcıdır. Belki içinde ses de yoktur,” diye içinden geçirmiş.
Oyuncakçıya girdiklerinde Melis doğrudan peluş hayvanların olduğu köşeye koşmuş. Yumuşacık, dev bir ayıyı kucaklamış. “İşte bu!” demiş. “Bununla uyumak harika olur.”
Annesi yanına yaklaşmış, elinde başka bir kutu varmış. “Bak istersen buna da bir göz at. Renkli ahşap bloklar. Montessori oyuncaklarından biri bu,” demiş.
Melis kutuya şöyle bir bakmış. Bloklar parlakmış ama ne düğmesi varmış ne sesi. “Bunlar bebek oyuncağı gibi,” demiş içini çekerek. Ama annesi kutuyu açıp masaya yerleştirmiş. “Bir dene, sonra karar ver,” demiş.
Melis önce isteksizce birkaç parçayı eline almış. Sonra renklerini fark etmiş: sarı, mavi, kırmızı, yeşil. İki parçayı birleştirmiş. Biraz daha uğraşınca bir kule yapabilmiş. Kulenin yanına minik bir köprü eklemiş. Derken, köprünün altına nehrin geçtiğini hayal etmiş.

Birden gözleri parlamış. “Anne bak, bu ev! Bu da yol! Ayıcığım burada yürüyormuş gibi yapabiliriz!” demiş heyecanla. Sonra bir araba, bir park, hatta salıncak bile yapmış. Oyun büyüdükçe büyümüş, peluş oyuncakları da içine almış.
Annesi onu izlerken gülümsemiş. “Ne düşünüyorsun?” diye sormuş.
Melis durup bir an düşünmüş. “Peluş oyuncaklar kalbimi yumuşatıyor ama bu bloklar aklımı hareketlendiriyor,” demiş. “Biriyle sarılıyorum, diğeriyle bir dünya kuruyorum.”
Annesi başını sallamış. “İkisi de oyunun bir parçası, tatlım,” demiş. “Önemli olan hangisiyle ne hissettiğin.”
Melis oyuncakçıdan dönerken kararını vermiş. Kucağında yeni peluş köpeği, çantasındaysa renkli Montessori blokları varmış. Artık odasında hem sarılacak bir dostu hem de hayal gücüyle şekillendireceği bir köşesi olacakmış.
O akşam Melis, bloklardan bir ev yapıp içine ayıcığını oturtmuş. Yeni köpeğine de mutfak kurmuş. “Burada oyun hiç bitmez,” diye mırıldanmış.
Ve Oyuncak Seçimi Masalından sonra, Melis’in oyuncak zamanı artık sadece sarılmak değil, düşünmek, denemek ve yeniden kurmakla da doluymuş. Oyun, Melis’in kalbinde sevgiyle; ellerinde ise hayalle büyümüş.
Oyuncak Seçimi Masalına benzeyen 5 yaş masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, sesli masal dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.