Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, ormanın kenarındaki çiçekli bir düzlükte, tüyleri pamuk gibi yumuşacık ve rengi açık pembe olan bir tavşan yaşarmış. Diğer tavşanlar kahverengi, gri ya da beyazmış ama bu tavşan hepsinden farklıymış. Renginden dolayı ona “Pembe” derlermiş. Pembe, utangaç bir tavşanmış ve farklı görünmekten bazen utanırmış.
Her sabah, tavşanlar yuvalarından çıkıp birlikte zıplar, oyunlar oynarmış. Ama Pembe, biraz geride dururmuş. “Ya bana gülerlerse?” diye düşünür, sessizce otların arasında saklanırmış. Gözleri diğerlerini izlerken içi biraz burkulurmuş. Oysa içinden, koşmak, hoplamak, birlikte kahkaha atmak çok gelirmiş.
Bir gün, ormana yeni bir hayvan gelmiş. Uzun kulaklı, küçük gözlü bir kirpiymiş bu. Adı Kıvırcık’mış. Kıvırcık, yuvasını otlarla örmek için yardıma ihtiyacı olduğunu söylemiş. Diğer tavşanlar çekinmiş; çünkü kimse kirpinin dikenlerine yaklaşmak istememiş. Ama Pembe usulca ileri çıkmış. “Ben sana yardım edebilirim,” demiş kısık bir sesle.
Kıvırcık sevinçle gülümsemiş. Birlikte kuru yapraklar toplamış, ince dallar taşımış, küçük taşlarla kenarları süslemişler. Ancak yuva neredeyse tamamlanmışken aniden sert bir rüzgâr çıkmış; yapraklar havalanmış, dallar devrilmiş, taşlar dağılmış.
Kıvırcık geri çekilmiş, yere düşen dallara uzun uzun bakmış. İçini çeken bir sesle, “Her şey mahvoldu,” demiş, kulakları da yavaşça düşmüş.
Pembe hemen yere çömelmiş, savrulan yaprakların ardından bakmış. Birkaç saniye ne yapacağını düşünmüş ama sonra kararlı bir şekilde toparlanmış. “Üzülme,” demiş nazikçe, “istersen birlikte yeniden yapabiliriz.”

Bu kez taşların altına minik çakıl parçaları koyarak kaymamalarını sağlamışlar. Yaprakları çalıların arasına sıkıştırmış, rüzgârda savrulmamaları için üzerlerine birkaç küçük taş yerleştirmişler. Her detayla ilgilenmişler, sabırla çalışmışlar. Ellerine diken batmış, birkaç kere yanlış yerleştirmişler ama yılmamışlar.
Pembe çalışırken hem yorulmuş hem mutlu olmuş. Kalbi hızlı atıyor ama içi sıcak bir sevinçle doluyormuş. Çünkü ilk kez biriyle birlikte bir şey başarmanın ne kadar güzel olduğunu yaşıyormuş.
Akşam güneşi gökyüzünü turuncuya boyarken, Pembe ile Kıvırcık yeni yuvalarının önüne oturmuş. İkisi de hafifçe soluklanmış ama gözlerinde yorgunluk değil, gurur varmış. Rüzgâra rağmen birlikte başardıkları için içleri sıcacık olmuş. Kıvırcık, Pembe’ye dönüp minik bir teşekkür fısıldamış: “İyi ki geldin.”
O sırada, diğer tavşanlar oyunlarını bitirip geri dönmüş. Pembe’yi gülümserken ve bir yuvanın başında görünce şaşırmışlar. İçlerinden biri merakla yaklaşıp yuvayı incelemiş, sonra gözlerini büyütüp sormuş: “Bunu gerçekten sen mi yaptın?”
Pembe utangaçça başını eğmiş ama bu kez yüzünde huzurlu bir gülümseme varmış. O an, ilk defa kendini olduğu gibi kabul edilmiş hissetmiş.
Bir tavşan yanaşmış ve yumuşak bir sesle sormuş: “Bizimle oynar mısın?”
Pembe gözlerini Kıvırcık’a çevirmiş. Kıvırcık hafifçe gülümseyip başını sallamış. Evet,” demiş Pembe, içtenlikle, “oynarım.”
Ertesi sabah, çiğ henüz toprağın üstünde parıldarken, Pembe diğer tavşanlarla birlikte oyunlara katılmış. Zıplamış, gülmüş, dalların arasından tüneller açmışlar. Kıvırcık da onlarla birlikteymiş; bazen katılmış, bazen sadece izleyip gülümsemiş.
O günden sonra Pembe yalnızca rengiyle değil, kalbinin sıcaklığıyla da sevilmiş. Artık kendini saklamamış. Çünkü farklı olmak, bazen en güzel dostlukların kapısını aralarmış.
Pembe Tavşan Masalının sonunda Pembe, yuvasına kıvrılmış ve gökyüzüne bakıp derin bir nefes almış. Çünkü artık bir rüzgâr esse bile, yanında dostlukla örülmüş bir yuvanın olduğunu biliyormuş.
Pembe Tavşan Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, en güzel sesli masalları dinlemek için instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.