Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, rengârenk çiçeklerle dolu bir okul varmış. Bu okulda sabahlar kuş sesleriyle başlar, çocuklar teneffüslerde mutlulukla koştururmuş.
Sınıflardan birinde, neşeli ve meraklı bir grup öğrenci varmış. Öğretmenleri Zeynep Hanım bir sabah sınıfa gülümseyerek girmiş. Elinde renkli bir kutu varmış.
“Yarın Oyuncak Günü!” demiş neşeyle. “Herkes en sevdiği oyuncağını getirecek. Tanıtacak, anlatacak ve birlikte oynayacağız.”
Sınıfta heyecanlı bir uğultu başlamış. Bazı çocuklar ışıklı bebeklerinden, bazıları uzaktan kumandalı arabalarından söz etmiş. Herkes getireceği oyuncağı anlatırken gözleri parlıyormuş.
Ama arka sırada oturan Mira sessiz kalmış. Elleri kucağında, gözleri pencerede durmuş. Eve giderken de arkadaşlarının konuşmalarını uzaktan dinlemiş ama hiç katılmamış.
Ertesi sabah sınıf oyuncaklarla dolmuş. Müzikli dinozorlar, pelüş ayılar, parlayan robotlar sırayla masalara dizilmiş. Her çocuk oyuncağını tanıtırken sınıf alkışlarla coşmuş.
Sıra Mira’ya geldiğinde sessizlik olmuş. Mira çantasını açmış ve içinden küçük, yıpranmış bir tavşan çıkarmış. Tavşanın rengi solmuş, gözleri silinmiş, bir kulağı da yokmuş.
Bazı çocuklar fısıldaşmış.
“Bu mu oyuncağın?” demiş biri.
“Bak kulağı bile yok,” diye eklemiş bir diğeri.

Mira tavşanı göğsüne bastırarak ayağa kalkmış. “Bu Puki,” demiş. “Annem hastanedeydi. Günlerce evde yoktu. Gece olunca çok korkuyordum. Puki hep yanımdaydı. Onunla uyur, kulağını sımsıkı tutardım. O bana kendimi güçlü hissettirirdi.”
Sınıf sessizce dinliyormuş. Mira devam etmiş:
“Bir gece, annemi çok özlemiştim. Kalbim çok sıkışmıştı. Puki’nin kulağını tutarken ne kadar sıktığımı fark etmemişim. Sabah uyandığımda kulağı yoktu. Yastığımın kenarına, yatağımın altına baktım ama bulamadım.”
Bir an başını eğmiş, sonra gözlerini kaldırmış.
“O sabah annem kapıyı açıp içeri girdi. Artık iyileşmişti. Ben hiçbir şey demedim ama o bana sarıldı. Sanki Puki’nin kulağıyla birlikte bütün korkularım da gitmişti. O yüzden yeni bir kulak dikmedik. Çünkü bu haliyle bana her şeyin geçtiğini hatırlatıyor.”
Sınıfta derin bir sessizlik olmuş. Sonra bir çift minik el alkışlamış, ardından diğerleri de katılmış. Bu defa alkışlar gürültülü değil, kalpten gelen yumuşak alkışlarmış.
Zeynep Öğretmen yavaşça Mira’nın yanına gitmiş. “Bazen en kıymetli şeyler, en parlak olanlar değil; bize en derin duyguları hatırlatanlardır,” demiş gözleri dolarak.
O gün çocuklar yalnızca oyun oynamamış. Sırayla Puki’yi kucaklamış, onunla resim yapmış, oyun kurmuşlar. Puki sınıfın minik kahramanı olmuş.
Mira’nın yüzü ilk defa tüm gün boyunca gülümsemiş. Çünkü artık utanmamış, çünkü kalbindeki hikâyeyi paylaşınca herkes onu anlamış.
Ve Tek Kulaklı Oyuncak Masalının sonunda sınıf, sadece oyuncakları değil. Bir kalbin içindeki sevgiyi, korkuyu ve iyileşmeyi de öğrenmiş.
Tek Kulaklı Oyuncak Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilir, sesli masallarımızı dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.