Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, küçük bir şehirde Efe adında bir çocuk yaşarmış. Efe kalabalık oyunlardan çok, elindeki telefonun içindeki dünyayı severmiş.
Telefonu ne zaman eline alsa zaman hızla geçermiş. Oyuncaklarına, kitaplarına ya da dışarıdaki seslere neredeyse hiç kulak vermezmiş. Parktan gelen kahkahalar bile ona uzaktan bir uğultu gibi gelirmiş.
Bazen annesi yanına gelir, pencereyi açar ve dışarıdaki havayı gösterirmiş. Ama Efe başını bile çevirmeden, “Sonra oynarım,” dermiş. O “sonra” hep bir sonraki güne kalırmış.
Bir sabah Efe gözlerini araladığında, ilk işi başucundaki telefonuna uzanmak olmuş. Düğmesine bastığında ekran açılmamış. Birkaç kez denemiş ama sonuç değişmemiş.
Telefonun çalışmadığını fark edince, içinde tarif edemediği bir boşluk oluşmuş. Yatağında kıpırdamadan uzanırken, camdan gelen kuş seslerini duymuş. Başını yavaşça çevirip pencereye doğru bakmış.
Parkta oynayan birkaç çocuk hemen göze çarpmış. Yere renkli tebeşirle seksek kutuları çizmişler, sırayla zıplıyorlarmış. Her sayıdan sonra yüksek sesle gülüyor, birbirlerini bekleyerek oynuyorlarmış.
Efe başını cama yaslayarak onları izlemeye devam etmiş. Tam ne olduğunu anlayamasa da, içinde garip bir kıpırtı hissediyormuş. Elinde telefon yokken geçen zaman daha sessiz ve uzun gelmiş.
Yorganını yavaşça üzerinden almış. Sessizce ayağa kalkıp eşofmanını giymiş. Ayakkabılarını giyerken annesi mutfaktan, “Bir şey mi oldu Efe?” diye seslenmiş. Efe başını uzatıp “Biraz dışarı çıkacağım,” demiş.
Kapıyı açıp dışarı çıktığında yüzüne sabah serinliği çarpmış. Ellerini ceplerine sokarak yavaşça parka doğru yola koyulmuş. Parktan gelen kahkahalar yaklaştıkça daha belirgin duyulmuş; havada tebeşir tozu uçuşuyor, çocuklar sırayla seksek oynuyormuş.
Bir banka oturup sessizce onları izlemeye başlamış. Aralarından biri ona doğru dönüp, “İstersen sen de gelebilirsin,” demiş. Efe önce başını eğmiş ama sonra yavaşça ayağa kalkmış.

Seksek kutularının yanına geldiğinde bir adım geride durmuş. Kalabalığın içinde öylece durmak biraz tuhaf hissettirmiş. İlk adımını attığında dengesini kaybetmiş ama kimse alay etmemiş. Hatta içlerinden biri ona dönüp, gülümseyerek: “İlk seferde hepimiz öyleydik,” demiş.
Oyunun temposuna alıştıkça adımlarını daha rahat atmaya başlamış. Artık sayı sayarken sesini biraz daha yükseltiyor, sıranın kendisine gelmesini beklerken heyecanlanıyormuş. Parkın içi çocukların kahkahalarıyla dolarken Efe ilk kez dışarıda bu kadar vakit geçiriyormuş.
Oyunun sonuna doğru çocuklar yavaş yavaş ayrılmaya başlamış. Bazısı annesine seslenmiş, bazısı tebeşir kutularını toplayıp cebine koymuş. Efe kenarda dururken bir çocuk yanına gelip, “Yarın yine oynarız, değil mi?” diye sormuş.
Efe bir an duraksamış, sonra başını hafifçe eğip gülümsemiş.
Çocuklar teker teker uzaklaşmış. Park yavaşça sessizleşmiş ama yerdeki seksek çizgileri hâlâ duruyormuş. Efe ayakkabılarındaki toza bakmış, sonra başını kaldırıp gökyüzüne bakmış. Derin bir nefes alıp yavaş adımlarla evin yolunu tutmuş.
Yolda yürürken telefon aklına bile gelmemiş. Aklında sadece sayılar, kahkahalar ve kutuların içine düşen ayaklar varmış. Bugün hiçbir şey izlemediği hâlde, sanki her şeyi daha iyi görmüş gibi hissediyormuş.
Eve vardığında her şey bıraktığı gibi duruyormuş; salon sessiz, telefon yine masanın köşesindeymiş. Üzerini çıkarmış, ellerini yıkamış ve odasına geçmiş. Telefonuna bir an bakmış ama elini uzatmamış.
O akşam yatağına uzandığında, içinde tarifsiz bir hafiflik varmış; çünkü uzun zamandır ilk kez hiçbir şey yapmadan da iyi hissetmiş.
Telefon Bağımlılığı Masalına benzeyen 5 yaş masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.