Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, gökyüzünün en sessiz köşesinde, pamuk kadar yumuşak, süt gibi bembeyaz bir bulut yaşarmış. Adı Boncuk’muş.
Boncuk, küçük bir bulutmuş ama kalbi kocamanmış. Gözleri merakla doluymuş, gökyüzünde gezmeyi, izlemeyi, hayal kurmayı çok severmiş.
Boncuk her sabah güneşle birlikte uyanır, rüzgârla birlikte gökyüzünde salına salına dolaşırmış. Bazen denizlerin üzerinden geçer, bazen dağların doruklarında durur, bazen de şehirlere tepeden bakarmış.
Oyun oynamayı da çok severmiş. Bulut arkadaşlarıyla şekillere girer, yarış yapar, saklambaç oynarmış.
Göklerde geçen günlerin birinde, Boncuk aşağıya doğru bakarken küçük bir çocuğu görmüş. Çocuk, iki elini gökyüzüne doğru kaldırmış ve usulca konuşmuş: “Yağmur neredesin? Toprağımız susadı…”

Boncuk önce anlamamış. “Toprak susar mıymış?” diye mırıldanmış. Gözlerini kısarak biraz daha dikkatli bakınca bir şeyler fark etmiş. Ağaçların yaprakları sararmış, çiçekler boyunlarını bükmüş, minicik derecikler kurumuş. Kuşlar sessizce bekliyor, karıncalar gölgeliklerde saklanıyormuş.
Boncuk’un içi bir tuhaf olmuş. Kalbinde bir üzüntü kıpırdamış. O günden sonra oyun oynamayı bırakmış, gökyüzünde sessizce süzülerek aşağıyı izlemeye başlamış. İçinde bir şeyler yapmak isteği büyümüş ama ne yapması gerektiğini bilmiyormuş.
Bir gün yanına bulut arkadaşları gelmiş. Pofuduk, Kıvrık ve Koca Bulut onun neden durgunlaştığını sormuşlar. Boncuk gördüklerini anlatmış. Her biri onu dikkatle dinlemiş. Sonra Pofuduk yumuşak sesiyle konuşmuş: “Eğer çok seversen, kalbinden damlalar düşer.” Kıvrık eklemiş: “O damlalar toprağa iner, can olur, neşe olur.” Koca Bulut ise kocaman sesiyle tamamlamış: “Ve o damlalar, yağmur olur.”
Boncuk bu sözleri duyunca gökyüzüne bir kez daha bakmış. Ormanları, çiçekleri, çocukları, hayvanları… Hepsine ayrı ayrı bakmış. Her birini düşündükçe kalbi ısınmış. İçinde sevgi kabarmış. O anda, kalbinden gelen o sıcaklık yavaş yavaş bir serinliğe dönüşmüş. Ve birden…
Pıt. Bir damla düşmüş. Ardından bir tane daha. Boncuk ne olduğunu anlayamamış ama kalbi hâlâ titriyormuş. Pıt pıt… şıp şıp… derken gökyüzü usulca şarkı söylemeye başlamış. Yağmur başlamış, yumuşacık, serin ve sevgi dolu…
Yeryüzü önce şaşırmış. Sonra toprağın rengi koyulaşmış, çiçekler kımıldanmış, ağaçlar dans eder gibi sallanmış. Küçük bir kurbağa vak vak diye zıplamış, karıncalar sevinçle dışarı çıkmış. Çocuklar ellerini havaya kaldırıp gülümsemiş. “Yağmur yağıyor! Boncuk bize yardım ediyor!” demişler.
Boncuk o an her şeyi anlamış. Yağmur sadece su değilmiş. Yağmur, sevgiden doğarmış. Sevgi paylaşılınca çoğalırmış. Her bir damla, yeryüzüne umut taşıyan minicik bir kalpmiş.
O günden sonra Boncuk ne zaman toprağın susadığını hissetse, ne zaman bir çiçek başını eğse ya da bir çocuk ellerini uzatsa, kalbini açar ve sevgisini gökten indirirmiş. Yağmurla birlikte şarkılar söylenirmiş. Her şey canlanırmış.
Masal biterken, gökyüzü hâlâ masmaviymiş. Boncuk hâlâ oradaymış. Bazen oyun oynar, bazen rüzgârla yarışırmış. Ama kalbinde hep bir sevgi taşıyormuş. O sevgi, gökten düşen her damlada usulca yeryüzüne iner, toprağı sarar, çiçekleri güldürürmüş.
Ve Yağmur Neden Yağar Masalının sonunda Boncuk’un yağmuru, kalpten gelen bir hediyeye dönüşmüş. Sessiz, sakin ve içten bir hediye.
Yağmur Neden Yağar Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Bu gün yayınlanan sesli masalımızı dinlemek için ise instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Youtube kanalımıza abone olarak, bize destek olabilirsiniz.