Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, çiçeklerin açtığı, kuşların cıvıldadığı, çocukların çıplak ayakla toprağa bastığı küçük bir köy varmış. Bu köyde her yaz, çocukların neşesiyle bahçeler şenlenirmiş. Ama o yıl işler beklenmedik şekilde değişmiş.
Güneşli bir sabah, çocuklar dışarı çıkmak için kapıyı açtıklarında gözlerine inanamamış. Gökyüzü griye bürünmüş, hava serinlemiş ve kar taneleri yavaşça yere düşmeye başlamış. Çiçekler donmuş, dereler susmuş, ağaçlar sessizliğe gömülmüş. Oysa takvim yazı gösteriyormuş.
İlk gün herkes bunun kısa süreceğini düşünmüş. Ama kar günlerce devam etmiş. Yazlık kıyafetler yerini montlara bırakmış, çocuklar dışarı çıkamaz olmuş. İçlerinden en meraklı olan Elif, bunun nedenini öğrenmek istemiş.
Elif, en yakın arkadaşı Mert’i yanına çağırmış. İkisi birlikte köyün küçük kütüphanesine gitmişler. Rafları karıştırırken “Mevsimlerin Koruyucuları” adlı eski bir kitap bulmuşlar. Kitabın ortasında şu cümle yazıyormuş: “Karlar Kraliçesi, unutulduğunu hissederse mevsimlerin sırasını karıştırır.”
Elif kitabı Mert’e gösterip, “Belki de Karlar Kraliçesi üzgündür,” demiş. Mert ise, “Onunla konuşmamız gerek,” demiş. O gün köydeki tüm çocuklara haber vermişler. Herkes birlikte Karlar Kraliçesi’ni bulmak için yola çıkmış.
Ormanın içinden geçerken rüzgâr yüzlerine dokunmuş ama kimse geri dönmemiş. Dallardan sarkan buzlar arasında yürüyerek yüksek bir tepeye ulaşmışlar. Tepede, buzdan yapılmış parlak bir saray varmış. Sarayın kapısı hafif aralıymış.
Çocuklar yavaşça içeriye girmiş. Sarayın ortasında, uzun pelerinli, zarif bir kadın oturuyormuş. Saçları bembeyaz, elleri ince ve sessizmiş.

Kraliçe başını yavaşça kaldırmış. İncecik parmakları kucağında kenetlenmiş, gözlerinde sessiz ve kırgın bir bakış varmış. Çocuklara usulca bakarken, sesi neredeyse bir fısıltı gibi çıkmış: “Kimse artık kışı sevmiyor. Herkes sadece yazı bekliyor. Ben unutuldum.”
Elif bir adım öne çıkmış. Gözleri yumuşak ama sesi kararlıymış. “Biz seni unutmadık,” demiş. “Kışın kardan adam yapmayı, pencereye vuran karı izlemeyi, soba başında battaniyeye sarılıp kitap okumayı çok seviyoruz. Ama şimdi yaz geldi, güneş bizimle olmak istiyor.”
Kraliçe yere bakmış, dudakları titremiş ama konuşmamış. Mert birkaç adım atarak yanına yaklaşmış. “Her mevsimin yeri ayrı,” demiş. “Senin kışın getirdiğin güzellikleri seviyoruz. Ama kışın zamanı geçtiğinde, tıpkı bir şiirin son dizesi gibi usulca gitmeli.”
Kraliçe’nin gözünden incecik bir damla süzülmüş. “Ben sadece hatırlanmak istemiştim,” demiş kısık bir sesle. Diğer çocuklar sessizce başlarını sallamış. İçlerinden biri, “Sen bizim için her zaman buradasın,” demiş.
O anda camdan içeriye tatlı bir güneş ışığı süzülmüş. Kraliçe ilk kez hafifçe gülümsemiş ve başını gökyüzüne kaldırmış.
Saraydan çıkarken hava yavaşça ısınmaya başlamış. Karlar çözülmüş, ağaçlar yeniden yeşermiş, çiçekler yavaşça başlarını kaldırmış.
Yazın Yağan Kar Masalının sonuda, çocuklar bir şeyi hissetmiş: Bazen birini hatırlamak, mevsimleri bile yerli yerine koyarmış.
Yazın Yağan Kar Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilir, sesli masal dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.