Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar denizleri aşan, uzak limanlara uğrayan bir gemici baba varmış. Bu babanın Ayaz adında bir oğlu varmış. Ayaz, denizi çok severmiş ama babasının hep uzaklarda olması içini biraz burkarmış. Çünkü onu en çok özlediği anlarda yanına koşamazmış.
Ayaz, annesiyle birlikte küçük, sakin bir sahil kasabasında yaşarmış. Okula yürüyerek gider, dönüşte deniz kıyısında taş toplar, rüzgârın taşıdığı yosun kokusunu içine çekerken hayaller kurarmış. Bazen kıyıya vuran dalgalara bakar ve “Acaba babam şu an hangi denizde?” diye düşünürmüş.
Babası her sefer dönüşünde Ayaz’a minik hediyeler getirirmiş. Deniz kabukları, pusulalar, eski haritalar. Ama Ayaz için en değerli hediye, babasının sarılmasıymış. Onun kollarına kendini bırakmak, dünyadaki en güvenli yer gibi gelirmiş.
Ne var ki, gemicilik zor bir işmiş. Aylar süren yolculuklar olurmuş. Bazen telefon bile çekmezmiş. Ayaz, babasının sesini duyamadığı zamanlarda onun gönderdiği deniz kabuklarını kutusundan çıkarır, tek tek okşar ve sanki onunla konuşurmuş gibi fısıldarmış.
Bir gün öğretmeni sınıf tahtasına öğrencilerin doğum günlerini yazmış. Ayaz, kendi doğum gününün yaklaştığını fark edince bir heyecan hissetmiş ama ardından hemen içini bir burukluk kaplamış. Çünkü babası hâlâ denizlerdeymiş ve ne zaman döneceği belli değilmiş.
Sınıf arkadaşları, “Ben pasta istiyorum!” “Ben palyaço çağıracağım!” diye neşeyle konuşurken Ayaz sessiz kalmış. Aklındaki tek dilek, babasının yanında olmasıymış. O gece annesine, “Ben oyuncak istemiyorum. Sadece babamla kutlamak istiyorum,” demiş. Annesi hafifçe gülümsemiş ve Ayaz’ın saçlarını okşamış.
Zaman ilerledikçe Ayaz’ın umudu azalmış. Her sabah posta kutusunu kontrol edermiş ama sadece dergiler ve birkaç fatura bulurmuş. “Belki bugün telefon gelir,” diye beklemiş ama telefon da suskun kalmış. Yine de içten içe bir mucize olsun istermiş.
Doğum gününe iki gün kala okuldan eve dönerken sessizleşmiş. Ne taş toplamış ne denize selam vermiş. Eve vardığında annesi ona en sevdiği çilekli pudingi yapmış ama Ayaz gülümsememiş. Kaşığını karıştırmış, sonra usulca odasına çekilmiş.
Ertesi gün okulda öğretmeni, “Yarın Ayaz’ın doğum günü! Hep birlikte kutlayacağız!” deyince arkadaşları alkışlamış. Ayaz da gülümsemeye çalışmış ama içindeki boşluğu kimse fark etmemiş. O sırada içinden, “Keşke babam da alkışlayanların arasında olsaydı,” demiş.
Ve doğum günü sabahı gelip çatmış. Ayaz, daha gün ışımadan pencereye koşmuş. Gözlerini yola dikmiş, heyecanla etrafa bakınmış ama kimseyi görememiş. Umutla beklerken hafif bir rüzgâr yüzünü okşamış. Kalbi bir anlığına kıpırdamış ama sokakta hâlâ tanıdık bir yüz yokmuş.

Kahvaltıda annesi ona dönüp, “Bugün sana özel bir sürprizim var,” demiş. Ayaz şaşkınlıkla bakmış ama ne olduğunu sorunca annesi sadece göz kırpmış. “Biraz daha sabret,” demiş gizemli bir şekilde. Bu söz, Ayaz’ın içinde yeniden bir umut kıvılcımı yakmış.
Öğleden sonra kapı çalmış. Ayaz önce ne yapacağını bilememiş, kalbi hızla atmaya başlamış. Merdivenleri ikişer ikişer inmiş, kapının önünde durup derin bir nefes almış. Sonra yavaşça kapıyı açmış.
Kapıda, yüzü güneşte yanmış, gözleri parlayan biri duruyormuş. Elinde küçük bir çanta, yüzünde sıcacık bir gülümseme. Ayaz gözlerine inanamamış. “Baba!” diye bağırmış ve hızla ona sarılmış. Babası diz çöküp Ayaz’ı kucaklamış. “Sürpriz!” demiş gülerek.
Ayaz’ın içi öyle bir sevinçle dolmuş ki, tüm özlemi bir anda silinmiş. Babasının kokusu, sesi, ellerinin sıcaklığı. Hepsi gerçekmiş. “İşte benim en güzel hediyem sensin,” demiş Ayaz, gözleri dolu dolu.
O gün evde sade ama sımsıcak bir kutlama yapılmış. Ayaz’ın pastasında deniz kabuğu şeklinde süsler varmış. Babası ona, uzak bir ülkeden getirdiği minik bir dürbün vermiş. “Artık denizleri bu dürbünle birlikte keşfedeceğiz,” demiş gülümseyerek.
Ayaz, dürbünü gözlerine dayayıp pencereye çıkmış. Uzaklara bakmış, martılara, bulutlara. “Artık babam yanımda,” diye fısıldamış. İçindeki boşluk dolmuş, yüreği kuş gibi hafiflemiş.
Gece olduğunda Ayaz, babasının yanına kıvrılıp uyumuş. Kalp atışlarını dinlerken gözlerini kapatmış. Dışarıda yıldızlar parlıyormuş ama Ayaz’ın kalbindeki ışık her şeyden daha parlakmış.
Ve Ayaz’ın En Güzel Sürprizi Masalı burada sona ererken, Ayaz ilk kez denizi değil, bir limanı düşlemiş. Çünkü en büyük yolculuk bazen bir eve, bazen bir kucağa varmakmış.
Ayaz’ın En Güzel Sürprizi Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir, en güzel sesli masalları dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.