Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar yemyeşil dağların arasında küçücük bir köy varmış. Bu köyde her sabah kuşlar şarkılar söyler, rüzgâr yapraklarla dans edermiş. Bu köyün en küçük evlerinden birinde ise çok neşeli bir aile yaşarmış.
Bu ailenin en tatlı üyesi, tombul yanaklı, minik bebek Ayberk’miş. Ayberk henüz bir yaşındaymış ve o kadar sevimliymiş ki onu gören herkesin yüzü güler, kalbi ısınırmış. Minik halleri, tatlı kahkahalarıyla evin neşe kaynağıymış.
Evde herkes Ayberk’in her hareketine hayranmış. Annesi, sabahları onu kucağına alıp, “Ayberk, bir gün ilk kelimeni söyleyeceksin. Acaba o gün ne diyeceksin, anne mi?” diyerek sevgiyle konuşurmuş.
Babası ise bu tatlı konuşmayı duyunca hemen araya girermiş. “Anne mi? Hah! Kesin baba diyecek. Çünkü ben her gün ona öğretiyorum!” diyerek gülümsemiş.
Gülşah Hanım hemen Mehmet Bey’e dönmüş. “Hiç sanmıyorum! Anne demesi an meselesi. Bekleyip göreceğiz,” diyerek gülmüş.
Bu tatlı çekişme evde büyük bir heyecan yaratmış. Ayberk’in ağzından çıkacak ilk kelime herkesin sabırsızlıkla beklediği bir sır olmuş!
Ayberk gün boyunca evin içinde emekleyip dururmuş. Bazen çekmecelere uzanır, bazen de yerdeki oyuncaklarını kurcalar, her köşeyi keşfetmek istermiş. En çok da kırmızı topuyla oynamayı severmiş. Topu bir o yana, bir bu yana yuvarlar, ardından tatlı tatlı kıkırdarmış.
Bir gün, annesi mutfakta yemek yaparken Ayberk sessizce emekleyerek mutfağa gelmiş. Minik elleriyle annesinin eteğine dokunmuş, ardından mırıldanır gibi bir ses çıkarmış.
Annesi hemen heyecanlanmış. “Ayberk! Anne mi diyeceksin? Hadi tatlı oğlum, söyle bakalım!” demiş. Ama Ayberk, yalnızca gülümseyerek annesine bakmış.
O sırada babası mutfağa girmiş. “Ne oldu, yoksa baba mı dedi?” diye sormuş.
Annesi kaşlarını çatmış. “Hayır, ama anne demesi çok yaklaştı! Göreceksin,” diye cevap vermiş.
Babası, Ayberk’i kucağına alıp onun yüzüne bakmış. “Oğlum, hadi bakalım, baba de!” diyerek onu neşelendirmeye çalışmış.
Ama Ayberk, ikisine de cevap vermek yerine babasının gömleğiyle oynamaya başlamış. Minik parmaklarıyla düğmeleri çekiştirirken, ikisi de kendini gülmekten alamamış.
Hafta sonu geldiğinde, Ayberk’in dedesi Osman Dede ziyarete gelmiş. Kapının önünde elinde kocaman bir meyve sepetiyle belirmiş ve neşeyle seslenmiş: “Benim minik paşam, deden seni çok özledi!”
Ayberk, dedesinin sesini duyunca hemen başını kaldırmış ve heyecanla kollarını açmış. Sonra da hızla emekleyerek dedesine doğru ilerlemiş. Dedesi onu kucağına alıp havaya kaldırmış. “Ah, benim tatlı torunum! Sana bakmaya doyamıyorum,” diyerek onun yanaklarını sevmiş.
Osman Dede’nin gelişi evde her zaman bir bayram havası yaratırmış. O gün de tüm aile bahçeye çıkmış. Hep birlikte taze meyveler yemişler, kahkahalarla sohbet etmişler. Ayberk de dedesinin kucağında oturup elindeki oyuncaklarıyla oynamış.
Bir ara Mehmet Bey babasına dönmüş ve merakla sormuş: “Baba, sizce Ayberk ilk ne diyecek? Anne mi, baba mı?”
Osman Dede, sakince bıyıklarını sıvazlamış ve gözlerini kısarak gülümsemiş. “Kim bilir, belki de ilk kelimesi dede olur!” demiş.
Bu fikri duyan Gülşah Hanım ve Mehmet Bey kahkahayla gülmüş. “Yok artık baba! İlk kelimesi kesinlikle anne ya da baba olacak,” diye cevap vermişler.
Ama Osman Dede, bilmiş bir edayla başını sallayıp, “Bekleyin ve görün!” diyerek torununa göz kırpmış. Ayberk ise dedesinin kucağında keyifle ellerini çırpıyormuş.
Ertesi sabah Ayberk, emekleyerek oturma odasına gitmiş. Dedesi, her zamanki gibi koltukta oturmuş, elinde gazetesiyle bir şeyler okuyormuş. Ayberk dedesini görür görmez heyecanlanmış. Minik elleriyle dedesinin paçasını tutmuş, yukarı bakıp mırıldanmış.
Dedesi hemen gazeteyi bırakıp gülümsemiş. “Benim küçük paşam, sen yine dedene mi geldin?” diyerek onu kucağına almış. Ayberk, dedesinin kucağında sevinçle ellerini çırpmaya başlamış.

Tam o sırada, Ayberk’in dudakları kıpırdamış ve tatlı bir sesle “Dede!” demiş.
Bir anda evde derin bir sessizlik olmuş. Annesi ve babası şaşkınlıkla birbirine bakmış. Mehmet Bey, “Duydun mu? Gerçekten dede dedi!” diye bağırmış. Gülşah Hanım, şaşkın bir ifadeyle önce Ayberk’e, sonra Osman Dede’ye bakmış. Ardından kahkahalarla gülmeye başlamış. “Tebrikler baba! İlk kelimesi gerçekten dede oldu!” demiş.
Osman Dede, sevinçle torununu havaya kaldırmış. “Ah benim torunum! İlk kelimen dede oldu, işte bu!” diyerek keyifle kahkahalar atmış. Ayberk ise dedesinin bu neşesini anlamış gibi gülerek ona bakmış.
O günden sonra Ayberk, her fırsatta “Dede!” demeye başlamış. Ne zaman dedesini görse, ellerini havaya kaldırıp coşkuyla “Dede!” diye bağırıyormuş. Osman Dede ise bu tatlı kelimeyi duydukça mutluluktan havalara uçuyormuş. Köyde karşılaştığı herkese bu haberi anlatıyormuş. “Benim torunum ilk kelimesini söyledi! Dede dedi, dede!” diyerek gururla gülüyormuş.
Anne ve babası ise bu durumu biraz şaşkın, biraz da neşeyle karşılamışlar. Babası, bir gün gülerek, “Sanırım biz ikinci ve üçüncü kelimeleri beklemek zorundayız. Ama sırada kesin baba var!” demiş.
Gülşah Hanım, Mehmet Bey’e bakıp gülümsemiş. “Olabilir, ama Ayberk’in ne dediğinden çok, bizim hayatımıza getirdiği mutluluk önemli. Onun kahkahaları bile bize yetiyor,” demiş.
Ve böylece, Ayberk’in “Dede” diyerek başlayan bu tatlı hikâyesi, ailenin unutulmaz anıları arasına katılmış. Ayberk’in İlk Kelimesi Masalı burada bitmiş ancak herkes bir şeyi çok iyi öğrenmiş “sevgiyle büyüyen bir çocuğun her kelimesi, her hareketi, çevresine mutluluk saçarmış.”
Ayberk’in İlk Kelimesi Masalına benzeyen bebek masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.