Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ormanların kıyısında, “Bal Köyü” adında küçük ama sevimli bir köy varmış. Bu köyün halkı ballarıyla ünlüymüş. Köylüler kocaman kavanozlarda altın sarısı ballar yaparmış. Bu ballar ise tatlılığıyla diyar diyar ün salarmış. Ancak bu köyün ballarına aşırı düşkün bir misafiri varmış: Badem adında tatlı mı tatlı bir ayı.
Badem, iri kahverengi kürküyle her gün ormanda dolaşır, çiçeklerin mis kokusunu içine çeker ve arıları izlemeyi çok severmiş. Ancak ne zaman Bal Köyü’nden gelen o tatlı bal kokusunu alsa, ayakları kendiliğinden köy yolunu tutarmış.
İlk başlarda kimse balların eksildiğini fark etmemiş ama Badem, köylülerin ballarını gizlice alıp karnını doyuruyormuş. Kavanozları açıyor, parmaklarını bala daldırıyor ve afiyetle yiyormuş.
Köyün en çalışkan arıcısı Mehmet Amca, bir sabah erkenden kovanlarının yanına gittiğinde balların eksildiğini fark etmiş. Tam o sırada kocaman bir gölge görmüş. Korkuyla geriye doğru bir adım atmış, kalbi hızla çarpmaya başlamış.
Kovanların yanında duran Badem, patisiyle kovanın kapağını dikkatlice açıyor, içindeki balı afiyetle yiyormuş. Ancak Mehmet Amca, Badem’in yüzündeki masum ifadeyi görünce korkusu yavaşça kaybolmaya başlamış.
“Bu nasıl bir ayı böyle? Hem ballarımı yiyor hem de yüzü o kadar tatlı ki kızamıyorum,” diye mırıldanmış kendi kendine. Badem’in bal yerken ağzının kenarlarında biriken bal damlacıkları ve gözlerindeki mutluluk, Mehmet Amca’nın içini yumuşatmış. Ancak ballarını kaybetmek onu üzüyor ve bir çözüm bulması gerektiğini düşünüyormuş.
Mehmet Amca “Tek başıma bununla başa çıkamam,” diye düşünmüş. Hemen köydeki diğer arıcılara haber vermiş ve herkesi köy meydanında toplamış. “Arkadaşlar, bizim balların peşinde tatlı mı tatlı bir ayı var. Ama ona zarar vermek istemem. Bir yolunu bulup bu sorunu birlikte çözmeliyiz,” demiş.
Köy halkı bu haberi duyunca hem şaşırmış hem de Badem’in sevimliliğini duydukça meraklanmış. Böylece köylüler, Badem ile konuşmak için bir plan yapmaya başlamışlar.
Uzun uzun konuşup bir plan yapmışlar. Ertesi sabah köyün meydanına kocaman bir masa kurmuşlar. Üzerine çeşit çeşit ballar koymuşlar ve Badem’in kokuyu alıp gelmesini beklemişler.
Beklenen an çok geçmeden gelmiş. Badem, bal kokusunu alır almaz hoplaya zıplaya köy meydanına varmış. Ancak bu kez ballara dokunmadan önce, masanın başında toplanan köylüleri fark etmiş.
Mehmet Amca gülümseyerek, “Merhaba, Badem!” demiş. “Seni burada görmek ne güzel. Ama biz seninle konuşmak istiyoruz.”
Badem utana sıkıla masanın yanına oturmuş. “Merhaba, ben size zarar vermek istememiştim. Ama ballarınız çok güzel kokuyor, dayanamıyorum.”

Mehmet Amca, başını sallamış. “Anlıyoruz, Badem. Ama bu balları yapmak için çok çalışıyoruz. Arılarımız gece gündüz çiçeklerden nektar topluyor, biz de onlara iyi bakıyoruz. Eğer sen ballarımızı çalarsan, emeğimiz boşa gider ve köyümüz zarar görür.”
Badem, bu sözleri duyunca gözleri dolmuş. “Gerçekten bunu hiç düşünmemiştim. Çok özür dilerim. Bir daha yapmayacağım, söz veriyorum!” demiş.
Köylüler, Badem’in pişmanlığını görünce içten bir şekilde gülümsemişler. Köyün en bilgesi Ahmet Dede, masanın başından seslenmiş: “Tatlı ayıcık, biz seni anlıyoruz. Balı çok seviyorsun ve bu doğanın bir parçası. Ama unutma ki paylaşmayı ve izin almayı öğrenmelisin. Biz de sana yardım etmek istiyoruz.”
Badem, kulaklarını dikmiş. “Bana nasıl yardım edeceksiniz?” diye sormuş.
Mehmet Amca gülerek cevap vermiş: “Her ay, senin için özel bir bal kavanozu hazırlayacağız. Ama bunun karşılığında bizden izinsiz ballarımızı almamanı istiyoruz. Aramızdaki bu anlaşmayı bozmaman çok önemli.”
Badem sevinçle kuyruğunu sallamış. “Bu harika bir fikir! Çok teşekkür ederim. Ben de size çiçekler toplar, arılarınız için güzel yerler bulurum. Söz veriyorum” demiş.
O günden sonra, Badem bir daha köylülerin ballarına dokunmamış. Her ay düzenli olarak köy meydanına gelmiş ve köylülerin hediye ettiği bal kavanozunu alıp teşekkür etmiş. Karşılığında da arıların çalışabileceği çiçeklerle dolu yeni bölgeler bulmuş.
Zamanla, köydeki herkes Badem’i daha çok sevmiş. Köy çocukları onunla oynar, ona masallar anlatırmış. Hatta Mehmet Amca’nın kızı Ece, Badem’e baldan yapılan kurabiyeler bile getirirmiş. Badem, bu tatlı arkadaşlık sayesinde paylaşmayı ve teşekkür etmeyi öğrenmiş.
Balı Çok Seven Ayı masalının sonuna gelirken Bal Köyü’nde herkes çok mutluymuş. Bu olay köyde bir ders olmuş: Doğru iletişim ve karşılıklı anlayışla her sorun çözülebilirmiş.
Köylüler, Badem gibi sevimli bir dostları olduğu için şanslı olduklarını düşünmüşler. Badem de köyün sevgisini kazanmış ve artık her bal kavanozunda köylülerin dostluğunu hissetmiş.
Ve böylece, tatlı ayı Badem ve Bal Köyü halkı uzun yıllar boyunca mutlu mesut yaşamış.
Balı Çok Seven Ayı Masalını beğendiyseniz, hayvan masalları kategorimizi ziyaret ederek daha fazla masal okuyabilirsiniz.