Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı büyülü bir ormanda, dallarına sıkı sıkı tutunan minik bir yaprak yaşarmış. Adı Ela’ymış. Ela, rüzgârla tatlı tatlı sallanır, güneşin sıcak ışıklarını üzerinde hisseder ve her yeni günü ağacının güvenli dallarında karşılamaktan mutluluk duyarmış.
Ela için burası dünyadaki en güzel yermiş. Kuşlar dallarında şarkılar söylermiş, sincaplar neşeyle oradan oraya koştururmuş, yağmur damlaları yapraklarının üzerinde inci taneleri gibi dizilirmiş. O, her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğunu düşünürmüş. Bir yaprak için bundan daha güzel bir hayat olabilir miymiş?
Ela tam da bu sorunun cevabını düşünürken, ormanda hafif bir esinti hissetmiş. Önce yapraklar hafifçe sallanmış, sonra dallar nazikçe kıpırdamış. Ardından, tatlı bir uğultuyla birlikte serin bir rüzgâr esmeye başlamış. Bu rüzgâr diğerlerinden farklıymış.
Dalgın dalgın sallanan yaprakların arasından süzülmüş, çiçeklerin kokusunu alıp uzaklara taşımış, neşeyle çayırların üzerinde dönüp durmuş.
Bu oyunbaz rüzgârın adı Rüya’ymış. Rüya, hiçbir yere uzun süre bağlı kalmaz, hep yeni yerler görmek istermiş. Gökyüzünün yükseklerinden nehirlerin ışıldayışını izler, dağların zirvesinde karların soğukluğunu hisseder, ormanların derinliklerinde ağaçların fısıltılarına kulak verirmiş.
Ela, rüzgârın bu hareketli ve özgür halini hayranlıkla izlerken birden onun etrafında dönmeye başladığını fark etmiş. Rüya, nazikçe onu okşayarak fısıldamış:
Ela, haydi benimle gel. Sana gökyüzünü, parlak nehirleri, altın tarlaları göstereyim. Dünya çok büyük ve çok güzel. Uçmayı denemek istemez misin?
Ela heyecanlanmış ama hemen başını iki yana sallamış.
Ben buradan ayrılamam. Dalım çok güvenli. Ya düşersem, ya kaybolursam?
Rüya hafifçe eserek Ela’nın etrafında nazikçe dönmüş.
Korkmazsan, harika bir yolculuk yapabiliriz. Dünyada o kadar çok güzellik var ki. Eğer görmek istersen, sana her gün gördüğüm yerleri anlatırım. Belki bir gün sen de benimle gelmek istersin, demiş.
Ela derin bir nefes almış ama dalına daha sıkı tutunmuş. Bilmediği yerlere gitmek ona hâlâ korkutucu geliyormuş. Rüya bunu anlamış ve ona acele etmemesi gerektiğini fısıldamış.
O günden sonra Rüya her sabah Ela’nın yanına uğrayarak ona gördüğü güzellikleri anlatmış. Nehirlerin parlayan sularını, gün batımında altın gibi ışıldayan gökyüzünü, yıldızların gece dansını birer masal gibi fısıldamış. Ela her defasında biraz daha merak etmiş, biraz daha hayal kurmuş ama yine de dalından ayrılmaya cesaret edememiş.
Ama Rüzgar sıkılmadan anlatmaya devam etmiş. Biliyor musun, bugün gökyüzünde kocaman bir gökkuşağı vardı. O kadar parlaktı ki sanki renkler gökyüzünden süzülüp yere dökülüyordu. Altından geçtiğinde kendini bir masalın içinde gibi hissediyorsun, demiş.
Ela gözlerini kocaman açmış. Gökkuşağının altından geçmeyi hayal etmiş ama hâlâ çok korkuyormuş.
Ertesi gün Rüya yine gelmiş.
Bugün nehir kıyısına gittim. Sular ışıl ışıl parlıyordu. İçinde gümüş gibi balıklar yüzüyordu. Nehir kıyısındaki taşlar güneşin altında pırıl pırıl parlıyordu. Bazen suya düşen yapraklar, nehirle birlikte yeni maceralara çıkıyor, demiş.
Ela, suların içinde süzülmeyi hayal etmiş. Ama yine de dalına sıkı sıkı tutunmuş.
Böyle günler gelip, geçmiş. Sonbahar gelmiş, yapraklar altın sarısına dönmeye başlamış. Ela da artık yavaş yavaş değişiyormuş. O da sararmaya başlamış. İçinde tuhaf bir his varmış. Rüya o gün ona yaklaşmış ve fısıldamış:
Ela, artık hazırsın. Haydi, cesaretini topla ve benimle gel. Dünyayı görmek istemiyor musun?
Ela derin bir nefes almış, titreyen yapraklarını hafifçe kıpırdatmış. Aşağıya bakınca kalbi heyecanla çarpmış. Şimdiye kadar hep burada durmuş, bu dalların arasında güven içinde sallanmıştı. Ağacı ona kocaman kollarıyla sarılmış gibi hissettirirdi. Ama içindeki merak, korkusunu gölgede bırakmaya başlamıştı.
Son bir kez ağacına bakmış, ona minnetle gülümsemiş. Rüzgârın hafif dokunuşunu hissettiğinde kalbi biraz daha hızlanmış. Artık hazırmış.
Gözlerini kapatmış, tüm cesaretini toplamış ve usulca dalından ayrılmış.
Havada bir an boşlukta süzülmüş, hafifçe titremiş. Ama tam o anda Rüya, nazikçe ona sarılmış, onu sıcak bir dost gibi kucaklamış. Ela kendini güvende hissetmiş. Rüya onu havada döndürmüş, yumuşacık bir dans gibi süzülerek uçmaya başlamışlar.
Ela gözlerini açtığında gökyüzünün ne kadar büyük olduğunu görmüş. Ağaçlar küçülüyor, dünya genişliyormuş. Kalbindeki korku yerini büyük bir sevince bırakmış.
Uçuyorum, gerçekten uçuyorum, diye neşeyle fısıldamış.

Önce ışıltılı bir göle varmışlar. Ela, suyun üzerinde süzülürken kendini gölde yansımış olarak görmüş.
Merhaba, diye seslenmiş. Göl parıldayarak ona gülümsemiş.
Sonra yemyeşil bir çayıra inmişler. Çimenler usulca fısıldaşıyor, kelebekler Ela’nın etrafında dönüyormuş.
Burada her şey ne kadar güzel, demiş Ela.
Rüya onu koca bir dağın zirvesine taşımış. Burada hava mis gibiymiş. Gökyüzü o kadar yakın görünüyormuş ki Ela neredeyse yıldızlara dokunacağını sanmış.
Bir kartal gökyüzünde süzülerek ona yaklaşmış.
Sen de benim gibi gökyüzünü keşfe çıkmışsın, demiş. Dünya sandığından daha büyük ve daha güzel.
Ela gülümsemiş. Evet, gerçekten de öyleymiş.
Son olarak Rüya, Ela’yı bir çocuk parkına götürmüş. Orada çocuklar kahkahalarla oynuyormuş. Bir çocuk Ela’yı havada yakalamış.
Ne güzel bir yaprak, diye gülümsemiş. Ela, ilk defa bir çocuğun elinde olmanın nasıl bir his olduğunu tatmış.
O gece Rüya, Ela’yı tekrar gökyüzüne kaldırmış ve yıldızların yanına götürmüş. Yıldızlar ona göz kırpmış.
Artık sen de bir gezgin oldun Ela, demişler.
Ela gülümsemiş.
Evet ve korkularımı yenerek hayatın en güzel yolculuğuna çıktım, demiş.
Ve Bir Yaprağın Yolculuğu Masalından sonra Ela ve Rüya hiç ayrılmamış. Rüzgârla dans eden yaprak, cesaretin ve keşfetmenin ne kadar güzel olduğunu öğrenmiş. Ve her sonbahar, ormandaki minik yapraklar, Ela’nın hikâyesini dinleyerek yeni maceralara atılmak için cesaret toplamışlar.
Bir Yaprağın Yolculuğu Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.