Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil, kocaman bir ormanda, herkesin hayranlıkla bahsettiği bir hayvan yaşarmış: Çita. Çita, o kadar hızlı koşarmış ki rüzgar bile onu yakalayamazmış. Güneşin doğuşundan batışına kadar koşar, tüm ormanı dolaşırmış.
Diğer hayvanlar, Çita’nın hızını çok merak eder ama ona bir türlü sormaya cesaret edemezmiş.
Bir gün, bu merak artık dayanılmaz hale gelmiş ve ormanın hayvanları toplanmış.
Sincap, heyecanla kuyruğunu sallamış ve “Çita’nın sırrını öğrenelim. Belki biz de onun kadar hızlı olabiliriz” demiş.
Tavşan hemen zıplayarak eklemiş: “Evet, belki ben de sıçrayışlarımı hızlandırabilirim.”
Kaplumbağa ise sakin bir şekilde başını sallamış: “Belki bende yavaşlığımı biraz azaltırım. Ne dersiniz?”
Bu fikir herkesi çok heyecanlandırmış. O gün, tavşan, sincap, kaplumbağa, kuş ve daha birçok hayvan, Çita’yı bulmak için yola çıkmış. Çita, ormanın en geniş çayırında dinlenirken bulunmuş. Güneş tenine parlak bir altın gibi vuruyormuş. Hayvanlar onun etrafında toplanmışlar ve sincap cesaretle konuşmuş:
“Merhaba Çita! Biz seninle bir şey konuşmak istiyoruz. Sen nasıl bu kadar hızlısın? Bize de öğretir misin?”
Çita, dostça gülümseyerek kuyruğunu sallamış. “Tabii ki anlatırım! Ama hızlı olmanın sırrı, düşündüğünüz kadar kolay değil.”
Bu sözler, hayvanları daha da heyecanlandırmış. Hepsi merakla dinlemeye koyulmuş.
Çita, önce derin bir nefes almış ve başlamış anlatmaya: “Birincisi, hızın sırrı çok çalışmaktan geçer. Ben her gün koşarım, ama bu sadece eğlenmek için değil. Yorulsam da devam ederim, çünkü hızımı korumam için sürekli pratik yapmam gerek.”
Tavşan şaşkınlıkla sormuş: “Ama sen zaten hızlısın, neden hâlâ çalışıyorsun ki?”
Çita gülerek cevap vermiş: “Hızlı olmak demek, her zaman daha iyisini yapmak için çabalamak demektir. Kendinizi geliştirmeye çalıştığınızda, başarı da peşinizden gelir.”
Kaplumbağa usulca sormuş: “Ama benim bacaklarım kısa ve yavaş. Ben de hızlanabilir miyim?”
Çita, kaplumbağaya sevgi dolu bir bakışla cevap vermiş: “Elbette! Herkes kendi hızında en iyisi olabilir. Önemli olan başkalarıyla yarışmak değil, kendinle yarışmak.”
Çita biraz daha düşünmüş ve eklemiş: “Ama hızın başka bir sırrı daha var: Rüzgarla dost olmak. Koşarken rüzgarı hissetmelisiniz. Ona kulak verirseniz, size yol gösterecektir.”
Kuş merakla kanatlarını çırparak sormuş: “Rüzgarla nasıl dost oluruz? O sadece bir hava değil mi?”
Çita, ormandaki yumuşak rüzgarı hissetmek için gözlerini kapamış: “Hayır, rüzgar bir arkadaş gibidir. Eğer ona inanır ve ona uyum sağlarsanız, o da size yardım eder. Bazen hızlı, bazen yavaş; ama her zaman yanınızdadır.”
Hayvanlar Çita’nın sözlerini duyunca hem çok etkilenmiş hem de çok heyecanlanmışlar. İçlerinden bazıları hemen kıpır kıpır hareket etmeye başlamışlar. Çita onların bu enerjisini görünce gülümsemiş ve neşeyle konuşmuş:
“Haydi, şimdi hep birlikte rüzgarı hissetmeyi öğrenelim. Ama önce sakin olmalıyız. Çayırlara çıkalım ve rüzgarın bizimle nasıl oynadığını anlamaya çalışalım. Bu hem eğlenceli olacak hem de size çok şey öğretecek!”

Hayvanlar Çita’yı takip ederek kocaman, yemyeşil bir çayıra çıkmışlar. Çimenler yumuşacıkmış ve hafif bir rüzgar esiyormuş. Yapraklar tatlı tatlı hışırdıyor, gökyüzündeki bulutlar yavaşça ilerliyormuş. Çita, çimenlerin üstüne oturmuş ve arkadaşlarına seslenmiş:
“Şimdi derin bir nefes alın. Gözlerinizi kapatın ve rüzgarı hissetmeye çalışın. Nasıl hafifçe yüzünüzü okşuyor? İşte, rüzgar sizin arkadaşınız olmak istiyor.”
Herkes gözlerini kapatmış ve rüzgarı hissetmeye çalışmış. Tavşan birden gözlerini açmış ve heyecanla bağırmış: “Ben hazırım! Rüzgarı hissediyorum, artık hareket edebilir miyim?”
Çita gülümsemiş. “Tabii ki! Ama bu sefer zıplarken rüzgarın seni taşımasına izin ver. Rüzgarla dost olduğunu hayal et.”
Tavşan hemen çimenlerin üzerinde sıçramaya başlamış. Her zıplayışında kendini biraz daha hafif hissetmiş. “Rüzgar beni destekliyor, sanki çok daha yükseğe zıplıyorum!” diye bağırmış.
Sincap ise dalların üzerinde gezinmeye başlamış. “Rüzgar bana yol gösteriyor!” demiş. Hafif bir esintiyle dallar arasında zıplarken kendini çok daha cesur hissetmiş.
Kuş ise kanatlarını açmış ve gökyüzüne doğru süzülmüş. “Rüzgar benim arkadaşım! Uçmak hiç bu kadar kolay olmamıştı!” diye cıvıldamış.
Kaplumbağa, kendine uygun bir şekilde yavaş yavaş yürüyormuş. Her adımda rüzgarı hissediyor ve gülümsüyormuş. “Belki sizin kadar hızlı değilim, ama kendimi daha güçlü hissediyorum,” demiş.
O gün, çayırda rüzgarla dans eden hayvanlar, hem çok eğlenmiş hem de çok şey öğrenmişler. Çita, arkadaşlarının bu çabalarını gururla izlemiş ve demiş ki: “Gördünüz mü? Hız sadece koşmak değildir. Rüzgarla dost olmak, her birinizi kendi hızınızda daha güçlü yaptı.”
O günden sonra hayvanlar, her gün egzersiz yaparak kendi sınırlarını aşmaya başlamışlar. Tavşan daha yükseğe zıplamış, sincap daha uzağa atlamış, kuş daha yükseklere uçmuş, kaplumbağa ise kendi hızında ilerlemiş ve kendini geliştirmiş.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra, hayvanlar yine Çita’nın yanına toplanmış. Hepsi heyecanla kendi başarılarını anlatmaya başlamışlar:
- Tavşan: “Artık zıplayarak çok daha uzağa gidebiliyorum!”
- Sincap: “Dallardan dallara hiç düşmeden atlıyorum!”
- Kuş: “Rüzgarı hissediyor ve daha yükseklere uçuyorum!”
- Kaplumbağa: “Ben bile artık daha hızlıyım ve bu beni mutlu ediyor!”
Çita, arkadaşlarının bu azmini görünce gururla gülümsemiş. “Hepiniz, kendinizin en hızlı hali oldunuz. Hız, sadece koşmak değildir. Hayatta ilerlemek için çaba göstermek ve kendi en iyi haline ulaşmaktır.”
Rüzgarın Dostu Çita Masalı burada bitmiş ama o günden sonra, ormanda kimse Çita ile yarışmaya çalışmamış. Çünkü herkes kendi hızında en iyi olmaya odaklanmış. Ve bu orman, mutluluğun ve dostluğun hızla yayıldığı bir yer haline gelmiş.
Rüzgarın Dostu Çita Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.