Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, masmavi suların parladığı büyük bir okyanusta Minik adında bir deniz yıldızı yaşarmış.
Minik, mercan kayalıklarının arasında saklanır, deniz yosunlarıyla oynar ve balıkların fısıltılarını dinlermiş. Ama içini hep aynı soru kemirirmiş: “Denizin ötesinde ne var?”
Geceleri yukarı baktığında suyun yüzeyinden süzülen ışıkları görür, onların ne olduğunu merak edermiş. Balıklar “O ışıklar gökyüzündeki yıldızlar!” dediklerinde Minik’in içi kıpır kıpır olurmuş. “Ben de bir yıldızım, ama neden o yıldızlar gökyüzünde, ben ise denizin dibindeyim?” diye düşünmeden edemezmiş.
Bir gece, denizin şarkısına kulak vermiş. Dalgalar tatlı tatlı kıyıya vururken, uzaklardan bir ses duyulmuş:
“Fışır fışır dalgalar, sakın durmayın, rüzgârla yarışın, ışığı bulun!”
Bu sözleri duyan Minik’in içinde büyük bir heyecan uyanmış. Hemen en yakın arkadaşı, yaşlı ve bilge su kaplumbağası Kipa’nın yanına gitmiş.
“Kipa! Yıldızları görmek istiyorum! Gökyüzüne ulaşabilir miyim?”
Kipa, uzun uzun düşünmüş, sonra ağırbaşlı bir sesle konuşmuş:
“Eğer gerçekten görmek istiyorsan, dalgalara güvenmelisin. Onlar seni ışığa götürecektir.”
Minik’in heyecanı daha da artmış. Büyük bir cesaretle mercan kayalıklarından ayrılmış ve Kipa ile birlikte okyanusun derinliklerine doğru yüzmeye başlamış.
Denizin Gizemli Yolculuğu
Yolculukları sırasında karşılarına uzun bıyıklı, yaşlı bir yengeç çıkmış. Yengeç, Minik’e gözlerini kısarak bakmış ve kıskaçlarını şaklatmış.
“Buralarda bir deniz yıldızının ne işi var?” diye sormuş.
“Gökyüzündeki yıldızları görmek istiyorum!” demiş Minik heyecanla.
Yaşlı yengeç başını sallamış. “Herkes yerini bilmeli küçük dostum. Sen denizin yıldızısın, gökyüzünün değil.”
Minik, yengecin sözlerine kulak asmamış. “Ama ben kendi ışığımı bulmak istiyorum!” diye cevap vermiş.
Daha da ileri yüzdüklerinde, ışıl ışıl parlayan bir denizanasıyla karşılaşmışlar. Denizanası zarifçe süzülerek onlara yaklaşmış ve melodik bir sesle konuşmuş:

“Gümüş ışık, altın ışık, geceleri parlar ışık! Yolculuğunuzda cesur olun, dalgalara güvenin!”
Minik ve Kipa heyecanla yolculuklarına devam etmişler. Yolculuk ilerledikçe deniz derinleşmiş, karanlık bir hal almış. Ama tam o sırada yukarıdan tatlı bir ışık süzülmüş. Minik başını kaldırmış ve suyun yüzeyinin üzerindeki o büyüleyici parlaklığı fark etmiş.
“İşte oradalar! Yıldızlar!” diye bağırmış heyecanla.
Kipa gülümsemiş. “Eğer görmek istiyorsan, yüzeye çıkmalısın Minik!”
Minik, var gücüyle yüzmeye başlamış. Küçücük kollarıyla dalgaları aşarak yukarı doğru ilerlemiş. Ve sonunda suyun yüzeyine ulaşmış!
Yıldızların Büyüsü
Minik, gözlerini açtığında büyüleyici bir manzarayla karşılaşmış. Gökyüzü, milyonlarca ışıkla süslenmiş gibiymiş. Yıldızlar ona göz kırpıyormuş.
“Ne kadar da güzeller!” demiş hayranlıkla.
Tam o sırada büyük bir dalga gelmiş ve Minik’i nazikçe kıyıya taşımış. Minik kendini sıcak, yumuşak kumların üzerinde bulmuş. Yukarı bakmış ve yıldızları bir kez daha izlemiş. İçini büyük bir huzur kaplamış.
Ama Minik, denize geri dönmek istemiş. Çünkü artık biliyormuş: O yıldızlar gökyüzünde parlıyor olabilir, ama kendisi de denizin yıldızıymış!
Derin bir nefes alıp gözlerini kapamış. O anda tatlı bir dalga gelmiş, onu kucaklamış ve denizin derinliklerine geri götürmüş. Minik ve Kipa, bir kez daha mercan kayalıklarına dönmüşler. Ama bu kez Minik, artık içindeki ışığın farkındaymış.
Deniz Yıldızı Masalından sonra, ne zaman bir çocuk denize bassa ve yıldızları seyretse, Minik de denizin içinde parıldar, dalgalarla dans eder ve fısıldarmış: “Her yıldız, kendi ışığını taşır.”
Ve deniz, sonsuza dek dalgalarının şarkısını söylemeye devam etmiş. Minik Deniz Yıldızı Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.