Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar uçsuz bucaksız altın kumların uzandığı, gökyüzünün her zaman masmavi olduğu bir çöl varmış. Güneş, gökyüzünde pırıl pırıl parlarken, rüzgâr bazen kumlarla oynaşır, bazen de hafifçe eserek serinlik getirirmiş.
Bu büyük çölde, herkesin bildiği çok bilge bir deve yaşarmış. Adı Kumru’ymuş. Kumru, kervanların en güvenli yolları bulmasına yardım eder, susuz kalanları gizli vahalara götürür, fırtınalardan korurmuş. Onun bilgeliği ve sabrı dillere destanmış.
Bir gün, Kumru büyük bir kervana rehberlik etmek için yola çıkmış. Kervanda tüccarlar, gezginler ve yolculuk yapan birçok insan varmış. Herkes Kumru’ya güveniyor, onun seçtiği yoldan ilerliyormuş. Yolculuk güzel gidiyormuş, ta ki gökyüzü aniden kararıp çölün en korkutucu misafirlerinden biri çıkagelene kadar: Kum Fırtınası!
Kum fırtınası bir anda patlamış! Rüzgâr öyle güçlü esmiş ki, herkesin gözleri kapanmış, etrafı görmeleri imkânsız hale gelmiş. Kumlar göğe yükselmiş, tüm yollar, ayak izleri, işaretler silinmiş. Fırtına dindikten sonra herkes gözlerini açmış ama yönlerini tamamen kaybettiklerini fark etmişler.
Kervanın en yaşlı tüccarı olan Yusuf Efendi, Kumru’ya yaklaşmış:
“Kumru, biz hangi yönde ilerleyeceğimizi bilmiyoruz. Gittiğimiz yol tamamen silindi!”
Kumru derin bir nefes almış, kafasını iki yana sallamış ve uzun uzun düşünmüş. İşte o anda aklına çok eski bir efsane gelmiş.
Vaktiyle çölde unutulmuş, bilgelikle dolu bir Harita Taşı olduğu söylenirmiş. Bu taş, çölde yolunu kaybedenlere rehberlik eder, en doğru yolu gösterirmiş. Ama kimse onun nerede olduğunu bilmiyormuş. Kumru, bu haritayı bulabilirse kervanı yeniden doğru yola yönlendirebilirdi.
“Ben bu taşı bulacağım!” demiş kararlılıkla.
Kervandakiler önce şaşırmış ama Kumru’nun bilgeliğine güvendikleri için ona inanmaya karar vermişler. Kumru, yalnız başına bu gizemli taşı aramak için yola koyulmuş.
Kumru, uzun saatler boyunca çölde yürümüş. Sıcak kumlar ayaklarını yakıyor ama o vazgeçmiyormuş. Sonunda, kumların arasında yavaş yavaş hareket eden birkaç kaplumbağa fark etmiş.
Kaplumbağalar yaşlı ve bilge varlıklarmış. Üstelik, çölde kaybolan eski şeyleri saklamalarıyla ünlülermiş.
Kumru, kaplumbağalara yaklaşarak:
“Merhaba dostlar! Size bir şey sormak istiyorum. Harita Taşı’nı hiç duydunuz mu?” diye sormuş.
Kaplumbağalar birbirlerine bakmış ve yaşlı olanı, yavaşça başını sallamış.
“Harita Taşı’nı arıyorsan, rüzgârın sırlarını bilen yaşlı palmiye ağacına gitmelisin,” demiş.
Kumru, teşekkür ederek yoluna devam etmiş.
Kumru, uzun bir yürüyüşten sonra çölde tek başına duran yaşlı bir palmiye ağacı bulmuş. Yaprakları hafifçe sallanıyor, sanki rüzgârla fısıldaşıyormuş.
“Büyük Palmiye, Harita Taşı’nı bulmam gerek. Kervanı kurtarmak için ona ihtiyacım var!” demiş Kumru.
Palmiye ağacı hafifçe eğilmiş ve koca bir iç çekmiş.
“Rüzgâr bana bir sır verdi,” demiş. “Harita Taşı, Şarkı Söyleyen Kum Yılanları’nın vadisinde saklı. Ama dikkatli ol, onlar sabırsız olanları sevmezler!”
Kumru, hemen yılanların vadisine doğru yola çıkmış.
Kumru, vadiye vardığında melodili sesler duymaya başlamış. Kumların arasından süzülen ince uzun yılanlar şarkılar söylüyormuş!
“Bize gelen her yolcu bir sır öğrenmek ister,” demiş içlerinden biri. “Ama sabırsız olanlar cevabı asla bulamaz.”
Kumru sabırla beklemiş, acele etmeden onların şarkılarını dinlemiş. Nihayet yılanlardan biri ona dönüp fısıldamış:
“Aradığın taş, hemen önünde… Ama onu görmek için gözlerinle değil, kalbinle bakmalısın!”
Kumru, dikkatlice etrafa bakmış ama hiçbir şey görememiş. O zaman gözlerini kapatıp derin bir nefes almış ve kalbiyle dinlemiş. İşte o an, ayağının altında sert bir şey hissetmiş! Kumları eşeleyerek büyük, parlak bir taş çıkarmış. Üzerinde eski yazılar parlıyormuş. Harita Taşı’nı bulmuştu!

Kumru, taşı alıp hızla kervana geri dönmüş. Taşı yere koyduğunda, taşın yüzeyi ışıldamaya başlamış ve üzerinde bir harita belirmiş! Harita, kervanı güvenli bir vahaya götürecek yolu gösteriyormuş.
Herkes Kumru’ya hayranlıkla bakmış. Sabırlı olmuş, bilgeliğini kullanmış ve en zor durumun bile üstesinden gelmişti.
Haritanın gösterdiği yolu takip eden kervan, gün batımında serin suların aktığı, yemyeşil ağaçlarla dolu bir vahaya ulaşmış. İnsanlar su içmiş, develer dinlenmiş ve herkes rahat bir nefes almış.
Yaşlı tüccar Yusuf Efendi, Kumru’nun sırtını okşayarak:
“Sen sadece bilge bir yol gösterici değil, aynı zamanda büyük bir kahramansın, Kumru!” demiş.
O günden sonra, Kumru’nun cesareti ve bilgeliği çölün dört bir yanında anlatılmış. Kumru, öğrendiği en önemli dersi herkesle paylaşmış:
“Sabır, bilgelik ve kalbinin sesini dinlemek, çölde bile yolu bulmana yardım eder.”
Ve böylece, Çölün Bilgesi Deve Masalı herkesin hafızasına kazınmış.
Çölün Bilgesi Deve Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.