Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, kışın hiç bitmediği, bembeyaz karlarla kaplı bir köy varmış. Bu köyde her şey soğuk ama bir o kadar da büyülüymüş. Ağaçların dallarından buz sarkıtları sarkar, çatılardan düşen karlar yumuşacık yastıklar gibi toprağa konarmış.
Köyde yaşayan herkes karı severmiş, ama içlerinden biri, Elsa, bir gün baharı görebilmeyi hayal edermiş.
Elsa, kocaman mavi gözleri ve uzun sarı saçları olan neşeli bir kızmış. En yakın arkadaşı ise pofuduk, bembeyaz bir tavşan olan Minik’miş. Minik, Elsa’yla birlikte her gün karlarda zıplar, köyün en dik tepesinden kızakla kayarmış. Ama ne zaman Elsa gökyüzüne baksa, içinden hep şu dilek geçermiş:
“Keşke bir gün baharı görebilsem. Çiçeklerin açtığını, kelebeklerin uçtuğunu, kuşların cıvıldadığını duyabilsem!”
Günlerden bir gün, Elsa penceresinden dışarı bakarken gökyüzünden süzülen altın renginde bir ışık görmüş. Işık, döne döne Elsa’nın bahçesine inmiş. Elsa merakla dışarı koşmuş. Karların ortasında parlayan minicik bir tohum varmış! Tohumu avuçlarının içine aldığında sıcacık bir his kaplamış içini.
— Elsa: “Minik! Sence bu ne?” diye sormuş.
Minik burnunu titreterek tohumu koklamış, kulaklarını dikmiş ve heyecanla zıplamış:
— Pofuduk kuyruğum üzerine söz veririm ki bu sihirli bir şey!
Ama Elsa’nın aklı karışmış. Bu tohumun ne işe yaradığını bilmiyormuş. Sonra birden büyükbabasının anlattığı eski bir efsane aklına gelmiş:
“Gerçekten büyümesini istediğin bir tohumu, en sıcak yere ekmelisin!”
Elsa şaşırmış. Çünkü bu köyde her yer buz gibiymiş! Ama sonra ellerini kalbine götürmüş ve gülümsemiş. “Kalbinin sıcaklığı her şeyin üzerindedir,” diye düşünmüş.
Minik ve Elsa, köyün en yüksek tepesine çıkmış. Elsa, elleriyle karları açıp tohumu toprağa yerleştirmiş. Sonra ellerini üzerine kapatıp, tatlı bir ninni mırıldanmış:
“Küçük tohum, büyü hadi,
Güneşi getir, ışığı yay,
Bahar gelsin, dünya gülsün,
Renkli çiçekler açsın!”
Elsa ve Minik beklemiş, beklemiş. Ama hiçbir şey olmamış. Elsa biraz üzülmüş ama içindeki umut hiç kaybolmamış. “Belki de zaman lazım,” diye düşünerek evine dönmüş.
Ama sabah uyandığında, köyde inanılmaz bir şey olmuş!
Elsa, penceresini açtığında gözlerine inanamamış. Karlar erimiş, çatıların üstünden su damlacıkları süzülmüş ve tam tohumu ektiği yerde kocaman, ışıl ışıl bir çiçek açmış! Ama bu sıradan bir çiçek değilmiş. Yaprakları gökkuşağı gibi parlıyor, ince gövdesinden sıcacık bir esinti yayılıyormuş.

Elsa sevinçle Minik’e sarılmış:
— Minik, bak! Bahar geldi!
Çiçek büyüdükçe büyümüş, ışıkları gökyüzüne kadar ulaşmış. Ve o ışıklar, güneşi çağırmış! Bir anda, gökyüzü maviye dönmüş, yumuşacık bir sıcaklık köye yayılmış. Karlar eridikçe toprağın altından rengârenk çiçekler fışkırmış. Kuşlar, daha önce hiç duyulmamış şarkılar söylemeye başlamış.
Büyükbaba, Elsa’nın yanına gelip ona gülümsemiş ve demiş ki:
— İşte gerçek mucize budur, Elsa. Sevgiyle büyütülen her şey dünyayı güzelleştirir.
O günden sonra, Elsa’nın köyü her yıl baharı yaşar olmuş. Elsa ve Minik, her sabah açan rengârenk çiçeklerin arasında hoplayıp zıplayarak oynarmış.
Ve böylece Elsa Masalının sonunda Elsa’nın dileği gerçek olmuş. Kalbinde sevgi taşıyan herkes gibi, o da dünyayı daha güzel bir yer haline getirmiş.
Gökten üç elma düşmüş; biri Elsa’nın sevgisine, biri Minik’in dostluğuna, biri de baharın mucizesine. Elsa Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.