Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar denizin kıyısında, küçük ama sevimli bir sahil kasabası varmış. Bu kasabanın en önemli yapısı, uçsuz bucaksız denizi aydınlatan büyük bir deniz feneriymiş. Her gece, deniz fenerinden yayılan ışık, uzaklardan gelen gemilere yol gösterirmiş. Fakat bir gece, ışık aniden sönmüş!
Kasabanın sakinleri şaşkınlık içinde kalmış. Fenerin ışığı olmadan, gemiler yolu nasıl bulacaktı? Herkes endişelenmiş, ama kimse ışığın neden söndüğünü anlayamamış. İşte tam bu sırada, kasabanın en meraklı çocuğu olan Toprak, olayı çözmeye karar vermiş.
Toprak, her zaman maceraya atılmayı seven cesur bir çocukmuş. Kocaman gözleri merakla parıldar, aklı hep keşfedilmemiş şeylerin peşinden koşarmış. Fenerin ışığını geri getirmek için, kimsenin çıkmaya cesaret edemediği o yüksek tepeye tırmanmaya karar vermiş.
Toprak, rüzgârın hışırdattığı çalıları aşıp, tepeye doğru yürümeye başlamış. Karanlıkta ilerlemek biraz zor olsa da, gökyüzünde parlayan yıldızlar ona yol göstermiş. Fenerin yanına vardığında, onun sadece dışarıdan göründüğü gibi bir yapı olmadığını fark etmiş. Fenerin dibinde, büyük ve yuvarlak bir taş kapı duruyormuş.

Toprak, bu kapıyı daha önce hiç görmemişti. Üzerinde dalgalara benzeyen işlemeler ve parlayan mavi semboller vardı. Ellerini dikkatlice kapıya dokundurmuş ve birden bire kapı yavaşça açılmış! İçeriden tuhaf, loş bir ışık süzülmüş.
Kapının ardında, masmavi parlayan bir mağara varmış. Duvarları yosunlarla kaplı, tavandan damlayan suların sesi yankılanıyormuş. Fakat en dikkat çekici şey, mağaranın ortasında duran ışıksız bir taş olmuş.
Bu, Gizemli Işık Taşıymış! Deniz fenerinin ışığını yayan şey tam da bu taşmış, ancak şimdi sönük duruyormuş.
Tam o anda, bir fısıltı duyulmuş: “Işık, deniz ruhlarının koruması altındadır. Eğer onu geri istiyorsan, engin denizin sırrını çözmelisin…”
Toprak, korkmak yerine daha da heyecanlanmış. Deniz ruhları mı? Bunu öğrenmesi gerekiyordu!
Tam o sırada, mağaranın kapısından dışarı çıktığında gökyüzünden beyaz kanatlı bir martı süzülerek yanına konmuş.
“Merhaba Toprak, benim adım Rüzgâr. Deniz ruhlarıyla konuşmanın yolunu biliyorum. Ama bunun için önce dalgaların şarkısını anlaman gerek.”
Toprak, martının konuşmasına şaşırmamış. Çünkü burası sıradan bir yer değildi, burası masalsı bir dünyaymış.
“Peki, dalgaların şarkısını nasıl anlarım?” diye sormuş.
Rüzgâr kanatlarını açarak, deniz kıyısına doğru uçmuş. Toprak da peşinden gitmiş. Gece boyunca, deniz dalgalarını dinlemiş. Bazen usulca sahile vuruyor, bazen güçlü bir şekilde köpürüyormuş.
Bir süre sonra, Toprak dalgaların fısıltılarını duymaya başlamış: “Işık taşı, denizin altındaki eski koruyucu tarafından saklanıyor… Onu yalnızca Deniz Kaplumbağası Bilge bulabilir.”
Sabah olduğunda, Toprak heyecanla suya girmiş. Martı Rüzgâr ona yol göstermiş ve gizli bir sualtı tüneline ulaşmışlar. Burada, yavaşça yüzen kocaman bir deniz kaplumbağası varmış. Onun kabuğu yılların bilgeliğini taşıyormuş.
“Hoş geldin Toprak,” demiş Bilge. “Işık taşını geri almak istiyorsan, denizin en derin noktasına gitmelisin. Ama orada yolunu kaybetmemen için, parlayan yosunları takip etmelisin.”
Kaplumbağa Bilge, suyun altındaki parlayan yosunların sırrını anlatmış. Onlar, yalnızca gerçek yolculukçulara rehberlik edermiş.
Toprak, hiç düşünmeden derin sulara dalmış!
Denizin altı bambaşka bir dünyaymış! Renkli balıklar, mercanlar ve ışıldayan yosunlar her yerde parlıyormuş. Toprak, yosunların ışığını takip ederek derin bir mağaraya ulaşmış.
İşte orada, deniz ruhlarıyla yüz yüze gelmiş!
Deniz ruhları, suyun içinde hafifçe süzülen saydam varlıklarmış. Gözleri yıldızlar gibi ışıldıyor, sesleri dalgalar kadar yumuşakmış.
“Toprak, sen gerçek bir maceracısın,” demişler. “Fenerin ışığını geri getirmek için cesaret ve merak gösterdin. Şimdi, ışık taşını geri alabilirsin.”
Toprak, Gizemli Işık Taşı’nı iki eliyle tutmuş ve birden taşın içinden güçlü bir ışık fışkırmış!
Işık, suyun altından yükselerek deniz fenerine kadar ulaşmış.
Ve o gece, deniz feneri yeniden parlamış!
Toprak, denizden çıktığında, kasabanın tüm insanları fenerin ışığının geri döndüğünü görerek sevinmiş. Herkes birbirine sarılmış, gemiler yolunu bulmuş.
Kasabanın yaşlıları Toprak’a dönerek şöyle demiş: “Sen sadece ışığı değil, cesaretinle umudu da geri getirdin!”
Martı Rüzgâr, deniz kaplumbağası Bilge ve parlayan yosunlar onu izlerken gülümsüyormuş. Toprak artık sadece meraklı bir çocuk değil, büyük bir maceracı olmuştu.
Ve o günden sonra, fenerin ışığı asla sönmemiş.
Bir daha kimse ışığın neden gittiğini merak etmemiş, ama herkes bir şeyi öğrenmiş: “Gerçek ışık, cesaretle ve merakla bulunur.”
Ve Gizemli Işık Taşı Masalı burada biterken Toprak, her zaman yeni maceralar için denizi dinlemeye devam etmiş.
Gizemli Işık Taşı Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.