Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar çok uzak diyarlarda, yağmurun ardından gökyüzüne uzanan büyülü bir köprü varmış. Bu köprü sıradan bir köprü değilmiş; her yağmur damlasından sonra ortaya çıkan, gökyüzünü yedi renkle süsleyen Gökkuşağı Köprüsü’ymüş.
Bu köprü sayesinde Gökkuşağı Diyarı’nda her şey ışıl ışıl, rengârenk ve mutluluk dolu olurmuş. Çocuklar neşeyle oynar, kuşlar en güzel melodileri söyler, çiçekler göz kamaştırıcı renklerde açarmış.
Ama bir sabah tuhaf bir şey olmuş. İnsanlar uyanıp gökyüzüne baktıklarında Gökkuşağı Köprüsü’nün yerinde olmadığını fark etmişler. Önce bunun geçici bir durum olduğunu düşünmüşler. Ama saatler geçtikçe diyarda bir değişiklik olmaya başlamış.
Çimenler solmuş, çiçekler cansızlaşmış, gökyüzü donuk bir renge bürünmüş. Renkler, yavaş yavaş yok oluyormuş. Çocuklar oyun oynamayı bırakmış, hayvanlar bile eskisi gibi neşeli değilmiş.
Bu duruma en çok üzülenlerden biri de Lina’ymış. Lina meraklı, cesur ve keşfetmeyi seven bir kızmış. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmiş ve kendi kendine, “Gökkuşağı Köprüsü neden kayboldu? Renkler neden soluyor? Bunu bulmalıyım!” demiş.
Çantasına biraz su ve birkaç atıştırmalık koyarak hemen yola koyulmuş. İlk durağı, köprünün her zaman ortaya çıktığı Gökkuşağı Tepesi olmuş. Ama oraya vardığında gökyüzü gri, hava ise sessizmiş. Lina tam pes etmek üzereyken, yumuşacık bir ses duymuş.
“Hey, küçük yolcu! Buraya neden geldin?”
Lina şaşkınlıkla etrafına bakmış. Ses, tatlı mı tatlı, pofuduk bir buluttan geliyormuş.
“Gökkuşağı Köprüsü kayboldu ve renkler solmaya başladı. Neler olduğunu öğrenmeye çalışıyorum,” demiş Lina.
Bulut üzgünce iç çekmiş. “Bunu bekliyorduk. Gökkuşağı Köprüsü sadece renklerden değil, insanların içindeki güzel duygulardan oluşur. Ama son zamanlarda insanlar sevgiyi, neşeyi ve umudu unutmaya başladı. Bu yüzden renkler birer birer kayboldu. Eğer renkleri geri getirebilirsen, köprü de geri dönecek.”
Lina heyecanlanmış. “Nasıl yapabilirim?”
Bulut hafifçe gülümsemiş. “Yedi rengin her biri bir duyguyla bağlı. Kırmızı sevgiyi, turuncu neşeyi, sarı umudu, yeşil doğayı, mavi güveni, lacivert bilgeliği, mor ise hayal gücünü temsil eder. Eğer bu duyguları tekrar canlandırabilirsen, renkler geri döner.”
Lina, “Bunu başaracağım!” diyerek hemen harekete geçmiş.
İlk olarak kırmızıyı aramaya koyulmuş. Bulut ona, “Sevgi, paylaştıkça çoğalır,” demişti. Etrafına bakınmış ve bir köşede yalnız oturan yaşlı bir kadını fark etmiş. Kadın üzgün görünüyormuş. Lina yanına gidip sıcacık bir gülümsemeyle elini tutmuş. “Merhaba! Bugün nasılsınız?” diye sormuş.
Kadın şaşırmış ama sonra gözleri parlamış. Lina onunla sohbet ettikçe yüzüne bir gülümseme yayılmış. O anda gökyüzünde hafifçe parlayan bir kırmızı ışık belirmiş.

Daha sonra turuncuyu bulmak için kahkahalar atması gerektiğini hatırlamış. Köy meydanında duran çocukları görmüş ama hepsi sessiz ve durgunmuş. Lina aklına gelen en komik hikâyeyi anlatmaya başlamış. Çocuklar önce şaşkınlıkla bakmış ama sonra gülmeye başlamışlar. Kahkahalar arttıkça gökyüzünde turuncu ışık dalgalanmış.
Sarıyı bulmak için umudu geri getirmesi gerekiyormuş. Birkaç kişi, “Köprü artık geri gelmeyecek,” diyerek üzgünce konuşuyormuş. Lina gözlerini kapatıp içinden bir dilek tutmuş. “Renkler geri dönecek. Gökkuşağı Köprüsü yeniden gökyüzüne uzanacak.” Bunu o kadar içten dilemiş ki gökyüzünde parlak bir sarı ışık belirivermiş.
Yeşil için doğaya sevgisini göstermesi gerekiyormuş. Ormanda dolaşırken kırık bir dal görmüş. Onu dikkatlice yerine yerleştirip toprağa küçük bir tohum ekmiş. “Doğa bizimle konuşur, yeter ki onu dinleyelim,” diye fısıldamış. O anda gökyüzüne yeşil bir ışık yayılmış.
Maviyi bulmak için güveni hissettirmesi gerekiyormuş. Bir küçük çocuk, yüksek bir taşa çıkmış ama aşağı inmeye korkuyormuş. Lina ona elini uzatmış. “Sana yardım edeceğim, birlikte başarabiliriz,” demiş. Çocuk Lina’ya güvenip elini tutmuş ve aşağı inmiş. O anda mavi ışık gökyüzünde dans etmeye başlamış.
Laciverti bulmak için bilgeliği kullanması gerekiyormuş. Etraftaki insanlar üzüntüyle otururken Lina onlara, “Renkler sadece gözle görülmez, kalbimizde de yaşar. Onları hatırlamak ve yaşatmak bizim elimizde,” demiş. Herkes başını sallamış ve içlerini sıcak bir his kaplamış. Gökyüzüne lacivert bir ışık yükselmiş.
Son olarak moru bulmak kalmış. Mor hayal gücünü simgeliyormuş. Lina başını yukarı kaldırıp gözlerini kapamış. “Gökkuşağı Köprüsü’ne yürüdüğümü hayal ediyorum. Renkler etrafımı sarıyor, ışıklarla dans ediyor. Gökyüzü parlıyor,” diye düşünmüş. Gözlerini açtığında gökyüzünde mor ışık dalgalanıyormuş.
Tam o anda gökyüzü titremeye başlamış. Yedi renk birleşmiş ve Gökkuşağı Köprüsü, her zamankinden daha parlak bir şekilde ortaya çıkmış. Çimenler yeniden yemyeşil olmuş, çiçekler ışıl ışıl açmış, insanlar mutlulukla birbirlerine sarılmış.
Lina gökyüzüne bakıp gülümsemiş. “Renkler sadece gözlerimizle değil, kalbimizle de görülür. Eğer onları kaybetmezsek, dünya hep güzel kalır,” diye fısıldamış.
Ve o günden sonra Gökkuşağı Diyarı’nda kimse sevgiyi, neşeyi, umudu ve hayal gücünü unutmamış. Çünkü herkes, gökyüzüne her baktığında Gökkuşağı Köprüsü’nün aslında onların içindeki ışığın bir yansıması olduğunu hatırlıyormuş.
Ve Gökkuşağı Köprüsü’nün Sırrı Masalı burada bitmiş ama çocukların kalbinde renkli hayallerle devam etmiş.
Gökkuşağı Köprüsü’nün Sırrı Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsinz.