Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar güneşin her sabah gülümseyerek doğduğu, çiçeklerin mis gibi kokular yaydığı bir kasaba varmış. Bu kasabada herkesin çok sevdiği Lina adında bir bebek yaşarmış. Lina sıradan bir bebek değilmiş. Onun en özel yanı, ne zaman gülümsese etrafa minicik ışıklar saçmasıymış.
Kasabanın insanları Lina’yı çok severmiş. O gülümsediğinde herkesin içi sevinçle dolarmış. Onun ışıkları gökyüzündeki yıldızlar gibi parıldar, geceleri bile kasabaya huzur getirirmiş. Ancak bir sabah her şey değişmiş. Lina gülümsemeyi bırakmış. Küçük gözleri artık ışıldamıyor, etrafa o güzel ışıklarını saçmıyormuş. Kasabanın çiçekleri solgun, kuşlar sessiz, insanlar üzgünmüş.
Kasabanın büyükannesi Lina’nın yanına gelmiş, ona en güzel ninnileri söylemiş. Kuşlar Lina’nın penceresinin önüne konmuş, en tatlı melodilerini fısıldamış. Ama Lina yine de gülümsememiş. Kasabanın insanları gitgide endişelenmeye başlamış. Lina’nın gülümsemesi olmadan kasaba sanki eski neşesini kaybetmiş gibi hissediliyormuş.
Bu duruma en çok üzülenler ise Lina’nın en yakın arkadaşları Minik Rüzgar ve Yumuş Pati olmuş. Minik Rüzgar, gökyüzünde özgürce dolaşan, tatlı esintilerle insanları okşayan bir rüzgarmış. Yumuş Pati ise Lina’nın en sevdiği, bembeyaz tüyleri olan uysal bir kedicikmiş.
İkisi de Lina’nın neden gülümsemediğini merak etmiş. Onun ışıklarını geri getirmek için bir plan yapmışlar.
Minik Rüzgar havada birkaç tur atarak düşünmüş ve “Lina’nın gülücükleri kaybolduysa, belki de biri onları saklamıştır,” demiş.
Yumuş Pati patisini çenesine koyarak düşünerek “O zaman onları bulmalıyız! Ama gülücükler nereye gitmiş olabilir?” diye sormuş.
İkisi de gözlerini kocaman açarak birbirine bakmış. “Lina’nın gülücükleri kaybolduysa, mutlaka onları bulmalıyız!” demişler.
Böylece büyülü bir macera başlamış.
Öncelikle kasabanın en yaşlı çınarına gitmişler. Çınar ağacı her şeyi bilirmiş. Onun kökleri toprağın derinliklerine uzanır, dalları gökyüzüne kadar yükselirmiş. Minik Rüzgar nazikçe yapraklarını okşamış.
“Bilge Çınar, Lina’nın gülücükleri kayboldu. Onları nerede bulabiliriz?”
Çınar bir süre sessiz kalmış, sonra yapraklarını hafifçe sallayarak cevap vermiş.
“Lina’nın gülücükleri üzüntü rüzgarına kapılmış olabilir. Onları geri almak için Mutluluk Vadisi’ne gitmelisiniz. Ama dikkatli olun! Vadiyi bulmak için Kalp Dağı’nı aşmanız gerek.”
Minik Rüzgar ve Yumuş Pati hemen yola koyulmuş. Uzun ve zorlu bir yolculuk onları bekliyormuş.
Önce Karanlık Orman’dan geçmek zorunda kalmışlar. Ormanda ağaçlar öyle sık ve büyükmüş ki, güneş ışığı bile içeriye zor giriyormuş. Ama Minik Rüzgar hafifçe esmiş ve yaprakları aralayarak yollarını aydınlatmış. Yumuş Pati de dikkatlice yürüyerek tırnaklarını toprağa batırmadan ilerlemiş.
Ormanda ilerlerken karşılarına üzgün bir Ateş Böceği çıkmış. Kanatlarını sürükleyerek yere bakıyormuş.
Minik Rüzgar: “Neden bu kadar üzgünsün?” diye sormuş.
Ateş Böceği derin bir iç çekmiş ve “ışığım söndü. Artık kimseyi aydınlatamıyorum,” demiş.
Yumuş Pati hemen düşünmüş: “Lina’nın ışıkları da kayboldu. Belki onları bulursak senin ışığın da geri gelir!” demiş.
Ateş Böceği umutla gözlerini kocaman açmış “O halde size katılabilir miyim?” diye sormuş.
Böylece üç arkadaş yollarına birlikte devam etmiş.
Uzun bir yolculuktan sonra Kalp Dağı’na ulaşmışlar. Dağın zirvesine tırmanmak hiç kolay değilmiş. Minik Rüzgar hafif eserek dostlarını yukarı taşımış, Yumuş Pati ise dikkatlice zıplayarak ilerlemiş. Ateş Böceği, zayıf ışığıyla yollarını aydınlatmış.
Sonunda zirveye ulaştıklarında gökyüzünde uçuşan minik ışıklar görmüşler. Lina’nın gülücükleriymiş! Ama ışıklar bir gölün üzerinde süzülüyormuş ve göl büyülü bir aynaya dönüşmüş.
Gölün ortasında, Gölge Prens adıyla bilinen, hüzünle beslenen bir varlık varmış. Lina’nın ışıklarını toplamış ve onları kendi krallığında saklamış.

Minik Rüzgar cesurca öne çıkmış: “Lina’nın ışıklarını geri ver!” demiş.
Gölge Prens hayır dermişçesine iki yana sallamış. “Onları veremem. Çünkü Lina artık inanmadıkça bu ışıklar ona geri dönemez,” demiş.
Yumuş Pati gözlerini kocaman açarak: “Ne demek istiyorsun?” diye sormuş.
Gölge Prens aynaya dokunmuş ve Lina’yı göstermiş. Lina’nın yüzü mutsuzmuş.
“O, ışığını kaybettiğine inanıyor. Kendi içindeki neşeyi bulmazsa, ışıkları geri dönemez,” demiş.
Minik Rüzgar ve Yumuş Pati birbirlerine bakmış. Lina’nın mutlu olması için ona neyin iyi geleceğini düşünmüşler. Ateş Böceği kıkırdayarak, “onun en çok sevdiği şeyleri hatırlatmalıyız!” demiş.
Üçü birlikte Lina’nın yanına dönmüş. Minik Rüzgar ona en sevdiği melodiyi fısıldamış, Yumuş Pati en sevdiği oyunları oynamış, Ateş Böceği ise ona ışıl ışıl parlayan kanatlarını göstermiş.
Lina önce şaşırmış, sonra yavaşça gülümsemeye başlamış. Gülümsediği anda aynadaki ışıklar hızla kasabaya doğru akmış. Lina’nın gözleri yeniden ışıldamış, gülücükleri geri dönmüş.
Lina güldüğü anda kasaba eski neşesine kavuşmuş. Çiçekler parlamış, kuşlar şarkılar söylemiş, insanlar gülümsemiş. Minik Rüzgar, Yumuş Pati ve Ateş Böceği birbirlerine gururla bakmışlar.
Minik Rüzgar: “Lina’nın gülücükleri her zaman onun içindeydi sadece onları unuttu” demiş.
Ve Gülücük Saçan Bebek Masalı sayesinde, ne zaman mutlu olmayı unutan biri görülse, ona hep şu söz söylenirmiş: “Mutluluk bazen kaybolur gibi olur ama aslında hep içimizdedir. Sadece hatırlamamız gerekir!”
Bundan sonra Lina’nın gülücükleri hiç kaybolmamış. O gülümsedikçe ışıkları etrafa yayılmış, herkesin içini sıcacık yapmış. Ve kasaba halkı sonsuza kadar mutluluk içinde yaşamış.
Gülücük Saçan Bebek Masalına benzeyen bebek masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.