Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil bir köyde, sabahları herkesten önce uyanan, tüyleri kırmızıyla sarının en güzel tonlarına boyanmış, gururlu bir horoz yaşarmış. Bu horozun adı Pırpır’mış.
Pırpır, her sabah erkenden kalkar, köyün en yüksek yerine tırmanır ve tüm köylüye güneşi müjdeleyen kocaman bir “Ü-ü-rü-üüü!” sesiyle günaydın dermiş.
Ama Pırpır’ın en büyük hayali, sadece köyü değil, bütün dünyayı uyandırmakmış! Günler geçtikçe içindeki bu büyük hayal büyümüş de büyümüş.
Bir sabah, güneşin ilk ışıkları gökyüzünü turuncu ve pembe renklere boyarken, Pırpır içinden, “Neden sadece köyü uyandırıyorum? Belki de daha uzaklara sesimi duyurabilirim!” diye geçirmiş. Kanatlarını çırpmış, tüylerini kabartmış ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde “Ü-ü-rü-üüü!” diye ötmüş.
Ama köyün dışından hiç ses gelmemiş. Ne karşı köyden, ne de daha uzaklardan… Pırpır biraz üzülmüş, ama pes etmemiş! “Sesim yetmiyorsa, daha yüksek bir yere çıkmalıyım!” demiş kendi kendine.
Ertesi sabah, köyün yanındaki en yüksek tepeye tırmanmış. Çimenler sabah çiyiyle parlıyormuş, papatyalar mis gibi kokuyormuş. Rüzgâr hafif hafif eserken, Pırpır gözlerini kapatmış, ciğerlerini havayla doldurmuş ve “Ü-ü-rü-üüü!” diye ötmüş.

Bu sefer sesi biraz daha uzağa gitmiş. Karşı köydeki tavuklar, horozlar kafalarını kaldırıp “Kim o?” diye etrafa bakınmışlar. Pırpır sevinçten havalara uçmuş!
Ama bu bile ona yetmemiş. Daha da uzağa, çok daha uzağa sesini duyurmak istemiş. “Belki de en yüksek dağa tırmanmalıyım!” diye düşünmüş.
Ertesi gün, yola çıkmaya karar vermiş. Köyün kenarındaki dostlarıyla vedalaşmış. Minik serçeler cıvıldamış, koyunlar “Mee!” diye ona şans dilemiş, yaşlı kaplumbağa “Dikkatli ol Pırpır” diye tembihlemiş.
Pırpır hoplaya zıplaya, bazen uçarak, bazen yürüyerek büyük dağa doğru ilerlemiş. Yol boyunca çiçeklerin tatlı kokusunu içine çekmiş, derenin şırıl şırıl akan sesini dinlemiş, ormanın yeşil yapraklarının arasından süzülen ışıklarla dans etmiş.
Sonunda, büyük dağın zirvesine ulaşmış. Aşağı baktığında köy minicik görünüyormuş! Pırpır derin bir nefes almış, gözlerini kapatmış ve şimdiye kadar yaptığı en büyük “Ü-ü-rü-üüü’yü çıkarmış.
Bu sefer sesi, rüzgârla dans ederek vadileri aşmış, ovalara yayılmış, dağların ötesine ulaşmış! Uzak diyarlardaki horozlar onun sesini duymuş ve cevap vermişler:
“Ü-ü-rü-üüü!”
Sonra bir horoz daha, sonra bir başkası… Derken dünyanın dört bir yanındaki horozlar tek tek uyanmış ve Pırpır’a eşlik etmişler!
Pırpır heyecandan zıplamış, kanatlarını çırpmış. İşte şimdi gerçekten de büyük bir şeyi başarmıştı! Artık sadece köyünü değil, bütün dünyayı uyandırıyordu!
O günden sonra Pırpır, her sabah büyük dağa tırmanmış ve tüm horozlarla birlikte ötmüş. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar sabaha Pırpır’ın sesiyle uyanmış.
Ve böylece Pırpır, en büyük hayalini gerçekleştirmiş: Sabahları dünyayı uyandıran horoz olmuş!
Gök mavisine dönerken, rüzgâr usulca eserken ve kuşlar yeni güne cıvıltılarıyla katılırken, Pırpır mutlulukla gözlerini kapatmış ve içinden fısıldamış:
“Günaydın dünya!” ve Dünyayı Uyandıran Horoz Masalı burada bitmiş.
Horoz Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.