Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar şehirden biraz uzakta, geniş pencereli, ışık dolu bir evde Toprak adında bir çocuk yaşarmış.
Toprak, annesiyle babasının gözbebeğiymiş; her akşam birlikte kitap okur, pazar sabahları kahvaltıdan sonra birlikte yürüyüşe çıkarlarmış. Evde oyuncak kutusu, duvara asılı resimler ve mutfaktan gelen kek kokusu hiç eksik olmazmış.
Bir sabah evin içi her zamankinden daha sessiz ama garip bir heyecanla doluymuş. Annesi sabahın erken saatlerinde hazırlanmış, karnını tutarak babasına bakmış. Babası heyecanla montunu almış ve “Bugün büyük gün,” demiş.
Toprak ne olduğunu tam anlayamamış ama anne ve babasının gözlerinde telaşlı bir sevinç varmış. Babaannesi gelip onu kucakladığında, “Bugün kardeşin geliyor,” demiş fısıltıyla. Toprak başını sallamış ama kalbi kıpır kıpır olmuş. Saatler geçmiş. Öğleye doğru babası telefonda heyecanla, “Toprak! Kardeşin doğdu!” demiş.
Toprak o an, bir şey söylemeden pencereye yürümüş. Camın arkasında uzaklara bakarken içinde tuhaf bir sessizlik hissetmiş. Kardeşi doğmuştu. Ama sanki bir şey eksilmiş gibiydi.
Akşam olduğunda anne ve babası hâlâ hastanedeymiş, Toprak babaannesiyle kalmış. Sofrada en sevdiği yemek olsa da iştahı yokmuş. Televizyon açıkmış ama hiç bakmamış. İçinden, “Kardeşim doğdu, herkes çok mutlu… Ama neden ben mutlu değilim?” diye geçirmiş.
Babaannesi saçını okşamış, “Yarın annenle kardeşin gelecek,” demiş gülümseyerek. Toprak başını sallamış ama gözleri hâlâ uzaklara bakıyormuş.
Ertesi gün kapı çaldığında herkes sevinçle koşmuş. Toprak da kapıya gitmiş ama arkalarda durmuş. Annesi yorgun ama mutlu görünüyormuş. Kucağında battaniyeye sarılı minicik bir bebek varmış.
Herkes “Ne kadar tatlı!” diye seslenmiş. Ama Toprak sadece bakmış. Ne yaklaşmış, ne de konuşmuş. Kalbinde kıpır kıpır bir duygu varmış ama ne olduğunu tam çözememiş. Sanki biri oyuncaklarının arasına gelip sessizce oturmuş gibiymiş.
Annesi çoğu zaman kardeşinin yanındaymış. Bebeğin altı değiştiriliyor, emziriliyor, uyutuluyormuş. Toprak, odasının kapısını kapatıp sessizce resim yapıyormuş.
Bir gün annesine, “Beraber kule yapalım mı?” diye sormuş. Annesi gülümsemiş ama yorgunca, “Şimdi olmaz Toprak’çım, kardeşin yeni uyudu,” demiş. Bu cevabı duymak Toprak’ın içini burkmuş.
O gün oyuncak kutusunu ters çevirmiş, yapbozlarını tek tek dağıtmış. Sonra kendi kendine, “Artık kimse benimle oynamak istemiyor,” demiş.
Babaannesi yanına gelmiş, elini omzuna koymuş ama Toprak gözünü kaçırmış. Akşam olunca annesi odasına gelmiş, yere oturmuş. “Seni ihmal ettiğim için üzgünüm,” demiş. Sonra kardeşini getirmiş. “Sana bir sır vereyim mi? Ne zaman seni duysa, gözlerini açmaya çalışıyor. Sanırım sesini seviyor.”
Toprak başta bir şey dememiş, ama kardeşine dikkatlice bakmış. Minicik gözleri kapalı, elleri de sanki bir şey tutmaya çalışıyormuş. “Bu kadar küçük şey ne anlar ki benden?” diye düşünmüş ama sonra bebek hafifçe mırıldanır gibi olmuş.

Toprak şaşırmış. Parmak ucuyla battaniyeyi düzeltmiş. İlk kez, birazcık da olsa merak hissetmiş.
Sonraki günlerde küçük şeyler değişmeye başlamış. Toprak kardeşine şarkı mırıldanmış, kendi oyuncaklarını göstermiş. Bebeğin gülümsemesini ilk kez gördüğünde, içi sıcacık olmuş. “O beni seviyor mu acaba?” diye düşünmüş.
Annesi bu sahneyi görünce gözleri dolmuş, Toprak’ın saçını okşayıp, “Sen çok iyi bir abisin,” demiş.
Toprak artık her sabah kardeşinin yanına uğramadan güne başlamaz olmuş. Ona kitap okumuş, müzik açmış, hatta bir gün resmini çizmiş. Kardeşi büyürken, Toprak’ın kalbi de büyümüş. Kıskançlık yerini sevgiye bırakmış. Çünkü sevgi, paylaşınca azalmıyor; tam tersine, çoğalıyormuş.
Kardeşini Kıskanan Abi Masalından sonra Toprak, sadece bir çocuk değilmiş artık. O, kalbi kocaman bir abiymiş ve bununla gurur duyuyormuş.
Kardeşini Kıskanan Abi Masalına benzeyen bebek masalları okumak için bağlantıya tıklayabilir veyahut instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.