Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda Kemal adında, neşeli mi neşeli bir çocuk yaşarmış. Kemal, Gökkuşağı İlkokulu’na gidermiş. Okulları adeta bir masal diyarı gibiymiş; bahçesinde kocaman ağaçlar, rengârenk çiçekler ve çocukların koşup oynadığı kocaman bir oyun parkı varmış.
Kemal’in en büyük hayali dünyanın bütün güzelliklerini görmekmiş. Bu yüzden en çok sınıfındaki devasa dünya haritasını severmiş. Haritaya bakar, parmağını farklı yerlere koyar ve “Bir gün buraya da gideceğim!” dermiş.
Bir gün öğretmenleri Sibel Hanım, sınıfta büyük bir müjde vermiş: “Sevgili çocuklar, bu hafta Kapadokya’ya geziye gidiyoruz!”
Kapadokya’nın adını duyan Kemal’in gözleri parlamış. O gece Kemal, uykuya dalmadan önce kendini gökyüzünde rengârenk balonların içinde süzülürken hayal etmiş.
Ertesi sabah olmuş, güneş gökyüzünde pırıl pırıl doğmuş. Kemal çantasını hazırlamış, annesinin hazırladığı sandviçleri ve bir şişe suyu yanına almış. Yola çıkmadan önce babasına sarılmış ve “Masal diyarına gidiyorum baba!” demiş.
Kemal okula gittiğinde, okulun bahçesinde büyük, rengârenk bir otobüs bekliyormuş. Çocuklar kahkahalarla doluşmuş otobüse. Kemal, en yakın arkadaşı Ali ile otobüsün cam kenarına oturmuş ve yolculuk başlamış.
Otobüs yol aldıkça çocukların heyecanı gitgide artmaya devam etmiş. Sibel Hanım, çocuklara Kapadokya’nın nasıl oluştuğunu anlatmaya başlamış:
“Bir zamanlar burası, yanardağların kontrolü altındaki bir yermiş. O kocaman dağlar lav püskürtür, çevreyi kaplayan kül ve taşlar zamanla bu gördüğünüz şekillere dönüşmüş. İşte bu yüzden Kapadokya’nın taşları diğer yerlere benzemez.” demiş.
Çocuklar, öğretmenlerini dinlerken, camlardan dışarı bakmışlar. Yol kenarında sıra sıra yükselen garip şekilli taşları görünce şaşkınlıkla bağırmışlar: “Aa! Bunlar devasa mantarlara benziyor!” demişler.
Kemal, “Bunlar peri bacaları! İçinde periler yaşıyor olabilir mi?” diye sormuş. Sibel Hanım gülümsemiş, “Belki de… Kapadokya’da her taşın farklı bir hikâyesi vardır,” demiş.
Kapadokya’ya vardıklarında, otobüs geniş bir alanda durmuş. Çocuklar, büyülenmiş gibi etraflarına bakmaya başlamışlar. Uzun, ince kulelere benzeyen peri bacaları sanki gökyüzüne uzanıyormuş. Kemal, peri bacalarına bakarken, “Bunlar gerçekten de masallardan çıkmış gibi,” demiş.

Rehberleri, çocukları bir vadinin içine götürmüş. “Burası Güvercinlik Vadisi,” demiş rehber. “Eskiden bu vadide yüzlerce hatta binlerce güvercin yaşardı. İnsanlar güvercinlerin getirdiği gübreyi kullanır, vadideki üzüm bağlarını beslerdi.” Kemal, çevresine bakmış ve gökyüzünde süzülen birkaç güvercin görmüş. Arkadaşlarına dönüp, “Belki hala burada bir güvercin ailesi yaşıyordur,” demiş.
Sonra bir mağaraya girmişler. Mağara serinmiş ve içinde taşlardan oyulmuş odalar varmış. Rehber, “Buralar, eski zamanlarda insanların evleriydi. Düşünün, bu taşların içine yataklarını, sofralarını yerleştirip yaşamışlar,” demiş. Kemal, bir taş yatağa dokunmuş. “Burası çok eski ama hâlâ sıcacık hissettiriyor,” diye fısıldamış.
Öğle vakti olduğunda, çocuklar bir tepeye çıkmış. Gözlerinin önünde Kapadokya’nın masalsı manzarası uzanıyormuş. Yemyeşil vadiler, altın rengine çalan taşlar ve rengârenk balonlar…
Kemal, bu manzaraya bakarken, “Keşke bu balonlardan birine binebilsek,” demiş. Rehber gülümsemiş, “Bir gün belki siz de gökyüzünden bu manzarayı izlersiniz,” demiş.
Çocuklar, Kapadokya’nın ünlü çömlek ustalarını ziyaret etmiş. Rehber onları bir atölyeye götürmüş. Usta, çocuklara çömlek yapmayı göstermiş. Kemal, elleriyle çamuru şekillendirirken, “Bunu eve götürüp anneme hediye edeceğim!” demiş. Usta, “Biraz sabırla harika bir iş çıkarabilirsin,” diye onu teşvik etmiş.
Akşam olduğunda, çocuklar gün batımını izlemek için bir tepeye çıkmışlar. Güneş, peri bacalarının arasından batarken, taşların rengi altın sarısından pembe ve turuncuya dönmüş. Kemal, Ali’ye dönüp, “Bu taşlar, sanki masalın içindeymişiz gibi hissettiriyor,” demiş.
Ali de, “Evet, sanki taşlar bize bir şey anlatıyor,” diye cevap vermiş. Çocuklar, oturup Kapadokya’nın sessizliğini dinlemişler. Rüzgar hafifçe estiğinde, sanki taşlar birer masal anlatıyormuş gibiymiş.
Gece, otobüse tekrar bindiklerinde çocuklar yorgun ama mutluymuş. Kemal, başını pencereye yaslamış ve gözlerini kapatmış. Balonlar, taş evler ve rengârenk vadiler zihninde uçuşuyormuş. Otobüs İstanbul’a doğru yol alırken, Kemal kendi kendine, “Kapadokya gerçekten bir masal diyarı,” demiş.
Ve o an, Kemal bir masalın parçası olduğunu hissetmiş. Kemal’in Kapadokya Serüveni Masalı burada biterken Kemal’in gözleri de yavaş yavaş kapanmış. Kapadokya’nın büyüsüyle birlikte, tatlı bir uykuya dalmış.
Kemal’in Kapadokya Serüveni Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.