Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil tepelerin arasına kurulmuş, rengârenk çiçeklerle süslenmiş, herkesin birbirini tanıdığı sevimli bir kasaba varmış. Bu kasabanın en sevilen sakini, meraklı, enerjik ve neşeli bir köpek olan Max’miş.
Max, gün boyunca kasabanın sokaklarında koşturur, ağaçların altına saklanan kelebekleri izler ve yeni şeyler keşfetmek için dört bir yana koştururmuş.
Bir gün, Max kasabanın sokaklarında neşeyle koştururken aniden yüzüne uçuşan bir kâğıt parçası çarpmış. Kağıt burnuna yapışınca şaşkınlıkla geriye doğru zıplamış, sonra patileriyle onu yere sermiş. Merak içinde eğilip kâğıdı koklamaya başlamış. Kağıt oldukça eski ve buruşukmuş, üzerinde toprak lekeleri varmış.
Max, dikkatlice patileriyle düzelttiğinde, kağıdın aslında eski bir harita olduğunu fark etmiş! Üzerinde kıvrımlı harflerle “Gizemli Altın Kemik” yazıyormuş!
Max’in gözleri heyecanla parlamış ve kuyruğu sevinçle sallanmaya başlamış. “Bir hazine haritası mı?!” diye kendi kendine havlamış. Patileriyle haritayı tutarak dikkatlice incelemiş. Üzerinde dolambaçlı yollar, ormanlar ve mağaralar çiziliymiş.
“Bu bir işaret olmalı!” diye düşünmüş. Büyük bir macera onu bekliyormuş!
Max, heyecanla kuyruğunu sallamış. “Bir hazine avı! Ne muhteşem bir macera olacak!” diye düşünmüş. Haritayı alıp kasabanın yaşlı bilgesi Orhan Dede’ye götürmüş.
Orhan Dede, gözlüklerini düzelterek haritayı incelemiş. “Bu harita, eski efsanelerde anlatılan Altın Kemik’e ait olabilir,” demiş. “Ancak onu bulmak için cesaretin, zekân ve en önemlisi dostlarının yardımı gerekecek.”
Max, hemen en iyi arkadaşları Mert ve Elif’i bulmuş. Mert kasabanın en zeki çocuğuymuş, her bulmacayı çözebilirmiş. Elif ise cesur ve maceracıymış, hiçbir şeyden korkmazmış. Üçü birlikte büyük bir keşfe çıkmaya karar vermişler.
Harita, onları kasabanın dışındaki Gizemli Orman’a götürüyormuş. Orman, uzun ağaçlarla çevrili, serin rüzgârın hafifçe yaprakları hışırdattığı büyülü bir yermiş. Fakat ormanda yürümek beklendiği kadar kolay olmamış.
Bir noktada, yolları fısıldayan ağaçlar tarafından kesilmiş. Ağaçlar ince ince mırıldanıyor, Max ve arkadaşları ağaçların ne dediklerini anlamıyormuş.
Elif dikkatlice dinleyerek, “Bence bir şifre söylüyorlar,” demiş.
Mert hemen haritaya bakmış. “Evet! Burada bir bilmece var: ‘Güneş kaybolunca kim ışık verir?’”
Max kuyruğunu sallamış ve “ay!” diye havlamış.
O anda ağaçlar hafifçe eğilmiş ve yollarını açmış. Max ve arkadaşları mutlulukla yola devam etmişler.
Ormanda ilerledikçe karşılarına büyük, köpüren bir nehir çıkmış. Suları öyle hızlı akıyormuş ki, üzerinden geçmek neredeyse imkansız görünüyormuş. Üstelik suyun içinde dev bir balık varmış!
Max suyun kenarına yaklaşıp havlamış. Dev balık kafasını sudan çıkarıp gözlerini kırpmış. “Eğer nehrin karşısına geçmek istiyorsanız, bana doğru cevabı verin,” demiş.
Mert ve Elif birbirine bakmış ve ardından Elif, “sor bakalım” demiş.
Balık gülümsemiş ve sormuş: “Bir köpeğin en değerli hazinesi nedir?”
Max hemen patisiyle kalbini göstermiş. “Dostluk!” diye havlamış.
Dev balık mutlulukla kuyruğunu sallamış ve kocaman sırtını suyun üzerine çıkarmış. “Doğru! O halde sırtıma binin, sizi karşıya geçireceğim,” demiş.
Max, Mert ve Elif, balığın sırtına atlamış ve karşıya güvenle geçmişler.
Haritanın işaret ettiği son nokta, Karanlık Mağara’ymış. Mağaranın girişine geldiklerinde içeriden garip mavi ışıklar süzülüyormuş.
Mert, “Bu biraz korkutucu olabilir,” demiş.
Elif cesurca gülümsemiş. “Korkacak ne var? Hadi içeri girelim!” demiş.
Mağaraya adım attıklarında içerisi zifiri karanlıkmış. Mağaranın her yerinde duvarlardan damlayan su damlalarının sesi yankılanıyormuş. Max, burnunu havaya kaldırıp koklamış ve burası tuhaf ama bir o kadar da büyüleyici kokuyor demiş. Tam o sırada mağaranın derinliklerinden göz kamaştırıcı bir ışık yükselmiş!
Aniden, ışığın içinden parıldayan minik bir peri süzülerek ortaya çıkmış. Kanatları gökkuşağı gibi ışıldıyor, etrafa pırıltılar saçıyormuş. Peri, tatlı bir sesle konuşmuş:
“Altın Kemik’e ulaşmak isteyen herkes, kendi iç ışığını bulmalı!” demiş.
Max ve arkadaşları şaşkınlıkla birbirlerine bakmış. İç ışık mı? Ne demek istiyordu?
Max, bir an durup düşünmüş. Onu buraya getiren şey neydi? Zekâ mı? Cesaret mi? Hayır… Dostlarıyla birlikte olmasıydı! Eğer Mert ve Elif olmasaydı, bu yolculuk çok zor olurdu. Gözleri parlamış, patilerini göğsüne koymuş ve sevgiyle gülümsemiş.
“Benim ışığım, dostlarıma duyduğum sevgidir!” diye havlamış.
O anda peri gülümsemiş ve kanatlarını hızlıca çırpmış. Aniden mağaranın derinliklerinden altın renginde bir ışık yükselmiş! Taşların arasında parlayan Altın Kemik ortaya çıkmış!

Max heyecanla ileriye doğru atılmış ve büyülü hazineyi dikkatlice patileriyle almış. Üzerinde ışıl ışıl harflerle “Gerçek hazine, dostluktur” yazıyormuş!
Max, mutlu bir şekilde kuyruğunu sallamış. İşte, maceranın en büyük sırrı buymuş! Hazine, yalnızca kalbi sevgiyle dolu olanların bulabileceği bir ödülmüş!
Max, Mert ve Elif, ellerinde Altın Kemik’le kasabaya döndüklerinde herkes onları büyük bir coşkuyla karşılamış.
Orhan Dede gülümseyerek, “Gerçek hazineyi buldunuz!” demiş. “Bu kemik, dostluğun ve cesaretin ödülü. Onu taşıyan kişi, hayatı boyunca sevgi ve dostlukla çevrili olur.” diye eklemiş.
Max, kuyruğunu sallayarak mutlu bir havlamış. Mert ve Elif ise kahkahalarla gülmüş. O günden sonra kasabanın her köşesinde Max ve arkadaşlarının dostluk dolu macerası anlatılmış.
Ve Macera Peşindeki Köpek Masalının sonunda, dostluğun gücünün en büyük hazine olduğunu öğrenen Max ve arkadaşları, yeni maceralara yelken açmak için sabırsızlanmaya devam etmiş.
Macera Peşindeki Köpek Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.