Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, küçük ama kalpleri büyük insanlarla dolu bir köyde Zeynep adında tatlı mı tatlı bir kız yaşarmış. Zeynep, bayramları çok severmiş ama Kurban Bayramı’nın yeri onun kalbinde hep ayrıymış. Çünkü bu bayramda sadece yeni elbiseler giyilmez, kalpler de sevgiyle süslenirmiş.
Bayramdan bir gün önce evde büyük bir hazırlık başlamış. Annesi mutfakta yemekler pişirmiş, babası bahçedeki masayı yıkamış. Herkes bir telaş içindeyken Zeynep merakla sormuş: “Anne, neden Kurban Bayramı’nda kurban kesiyoruz?” Annesi ellerini kurularken yumuşak bir sesle anlatmaya başlamış: “Kurban, paylaşmanın adıdır güzel kızım. Allah’a şükretmek ve elimizdekini ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaktır.”
Zeynep başını hafifçe yana eğmiş. “Yani sadece kendi evimiz için değil mi?” diye sormuş.
Annesi gülümsemiş. “Tam da öyle. Kurban eti üçe bölünür. Bir kısmı evimize, bir kısmı komşuya, en önemli kısmı ise ihtiyacı olana gider.”
Zeynep o anda içinde sıcacık bir duygu hissetmiş. O da bu güzel paylaşımın bir parçası olmak istemiş.
Ertesi sabah güneş doğarken, Zeynep bayramlıklarını giymiş. Üzerine çiçekli elbisesini geçirmiş, annesi saçlarını toplamış. Sonra annesi ona küçük, yuvarlak bir sepet uzatmış. Sepetin içinde bayram şekeri, kurabiyeler ve küçük paketler hâlinde hazırlanmış etler varmış. “Bugün bu sepetle birkaç kişiyi ziyaret edeceğiz,” demiş annesi.
İlk olarak yaşlı Emine Teyze’nin evine gitmişler. Kapıyı açan Emine Teyze, Zeynep’i ve annesini görünce gözleri dolmuş. “Ne güzel şey bu böyle, bayram sepetiyle gelen küçük bir melek,” demiş.
Zeynep sepetten bir paket çıkarıp uzatmış. “Bu sizin kurban payımız, afiyet olsun,” demiş.
Emine Teyze, paketi iki eliyle alıp göğsüne bastırmış. Sonra yavaşça başını göğe kaldırmış ve usulca dua etmiş: “Allah’ım bu küçük kızın yolunu hep aydınlık et. Gönlünden merhameti, evinden bereketi eksik etme.”

Zeynep o an hiç kıpırdamadan dinlemiş. Emine Teyze’nin sesi çok sakin ama yüreğe dokunan bir sıcaklıktaymış. Sanki o sözler, Zeynep’in kalbine işlenmiş gibiymiş.
Daha sonra köyün biraz dışındaki küçük evde yaşayan Hasan Amca’ya gitmişler. Hasan Amca yalnız yaşar, bayramda misafir gelince çok sevinirmiş. Zeynep, sepetten hem tatlı hem et uzatınca, adamın yüzünde kocaman bir gülümseme belirmiş. “Paylaşan eller büyür kızım,” demiş. Bu söz Zeynep’in kulağında yankılanmış.
Dönüş yolunda Zeynep, sepetine bakmış. İçindekiler bitmiş ama kalbi hiç olmadığı kadar doluymuş. Annesi bu durumu farketmiş. “Ne güzel bir bayram oldu değil mi?” diye sormuş.
Zeynep başını sallamış. “Bu bayram karnım değil, kalbim doydu,” diye fısıldamış.
Akşam olduğunda evin kapısı birer birer çalmaya başlamış. Halası, dayısı, kuzenleri ve dedesi sırayla gelmişler. Bahçedeki uzun masaya beyaz bir örtü serilmiş, herkes kendi pişirdiği bir yemeği getirmiş. Tandırda pişen et, zeytinyağlı dolmalar, taze ekmekler ve güler yüzler bir araya gelmiş.
Zeynep masada dedesinin yanına oturmuş, kuzenleriyle birlikte şakalaşmış. Biri su bardağı uzatmış, diğeri peçete getirmiş, herkes birbirine yardım etmiş. Büyükler eski bayramları anlatmış, çocuklar doyasıya gülmüş. Zeynep o an içinden şöyle demiş: “Paylaştıkça çoğalıyor her şey, sevgi de bayram da.”
Kurban Bayramı Masalı burada biterken o küçük köyde, bayram akşamı gökyüzü yıldızlarla dolarken, bir sofranın etrafında toplanan kalpler bayramın en güzel anlamını yaşatmış: Birlik, bereket ve sevgi.
Kurban Bayramı Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilir, masallarımızı sesli olarak dinlemek için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.