Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ormanların derinliklerinde, Kurnaz adında bir kurt yaşarmış. Kurnaz, adının hakkını veren bir hayvanmış. Çok hızlı koşar, çok iyi saklanır ve aklına gelen her oyunu oynarmış. Ama bazen yaptığı küçük oyunlar yüzünden ormandaki diğer hayvanlar ona pek güvenmezmiş.
“Dikkatli olalım, Kurnaz yine bir oyun peşindedir,” dermiş tavşanlar.
“Onun söylediklerine hemen inanmayalım,” diye fısıldaşırmış sincaplar.
Kurnaz Kurt ise bu duruma üzülürmüş ama kimseye belli etmezmiş. Oysa ki o da herkes gibi sevilen biri olmak istermiş.
Bir gün, ormanda dolaşırken gökyüzünde ışıl ışıl parlayan bir kuyruklu yıldız görmüş. Yıldız, altın gibi parıldayarak gökyüzünü boydan boya geçmiş ve taa uzaklarda, ormanın en derin köşesine düşmüş.
Kurnaz Kurt heyecanla kuyruğunu sallamış. “Eğer o yıldızı bulursam, herkes bana hayran olur! Belki de o yıldız bana özel güçler verir!” diye düşünmüş.
Böylece yıldızı bulmak için yola koyulmuş. Yol boyunca baykuşlara, tavşanlara ve sincaplara yıldızın düştüğü yeri sormuş ama kimse tam olarak nerede olduğunu bilmiyormuş. En sonunda, yaşlı ve bilge kaplumbağaya rastlamış.
Kaplumbağa, yavaşça gözlerini açıp derin bir sesle konuşmuş:
“O yıldız, ormanın en gizemli köşesinde, Zümrüt Vadisi’nin içinde parıldıyor. Ama unutma Kurnaz… O yıldızı bulmak kolay değil. Oraya yalnızca kalbi temiz olanlar ulaşabilir.”
Kurnaz Kurt, “Ben çok akıllıyım, yolu kolayca bulurum!” diyerek hızla ormandan ayrılmış.
Ancak yol düşündüğünden daha zormuş. Önce dikenli çalılar arasından geçmiş, sonra derin bir nehri aşmak zorunda kalmış. Yıldızın ışığını takip ederek ilerlerken, aniden çalıların arasından bir ses duymuş.
“Cırrr! Yardım edin! Kanadım sıkıştı!”
Minicik bir kuş, dikenlerin arasına takılmış ve kıpırdayamıyormuş. Kurnaz Kurt bir an durmuş. Eğer durursa yıldızı bulması gecikecekmiş ama kuş çok korkmuş görünüyormuş.
“Eğer bana yardım edersen, sana teşekkür bile edemem,” demiş kuş.
Kurnaz içini çekmiş ama dayanamamış. Dikkatlice dikenleri aralamış ve minik kuşun kanadını kurtarmış. Kuş sevinçle kanatlarını çırpmış.
“Teşekkür ederim, Kurnaz! Eğer yıldızı arıyorsan, doğru yolda olduğunu söyleyebilirim. Ama unutma, bazı şeyleri kazanmak için önce paylaşmayı bilmelisin.”

Kurnaz Kurt, kuşun sözlerini tam anlayamamış ama ona teşekkür edip yoluna devam etmiş.
Sonunda, vadinin en derin köşesine ulaşmış. Karşısında büyüleyici bir görüntü varmış!
Yıldız, toprağın üzerinde ışıl ışıl parlıyormuş. Ama yaklaştıkça yıldızın küçüldüğünü fark etmiş.
Tam ona dokunacakken, rüzgârın arasında bir fısıltı duymuş:
“Gerçek ışık, paylaşınca çoğalır. Eğer yıldızı sadece kendin için alırsan, o ışık sonsuza kadar söner.”
Kurnaz Kurt duraksamış. Eğer bu yıldızı alırsa herkes ona hayran olurdu, değil mi? Ama ya ışığını kaybederse? Ya ormanın güzelliğini kaybetmesine neden olursa?
Bir an düşünmüş ve gülümsemiş. Sonra yıldızı toprağın üzerinde bırakıp geri çekilmiş.
“Gerçek ışık kalbin içindedir,” demiş içinden.
Ve o günden sonra Kurnaz Kurt, eskisi gibi oyunbaz ama artık daha yardımsever biri olmuş. Yaptığı iyiliklerle ormandaki herkesin güvenini kazanmış.
Gökyüzüne her baktığında, yıldızın hâlâ parladığını görmüş ve içi huzurla dolmuş.
Ve Kurnaz Kurt Masalı burada bitmiş ama yıldızlar ormanda parlamaya devam etmiş.
Kurnaz Kurt Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.