Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla dolu, mis gibi limon çiçeklerinin koktuğu bir köy varmış. Bu köyde herkes mutlu yaşarmış ama en neşelisi, altın sarısı saçları ve kocaman gülümsemesiyle Limon Kız’mış.
Limon Kız’ın adı, hep tatlı tatlı güldüğü ve saçları tıpkı güneşte parlayan limonlar gibi sarı olduğu için konmuş. Ama onu asıl özel yapan, kalbinden taşan neşesiymiş! Limon Kız, nerede olursa olsun herkesin yüzüne bir gülücük kondururmuş.
Bir gün, köyde büyük bir şenlik yapılacağı duyulmuş. Herkes bu şenlik için bir şeyler hazırlamış. Fırıncı amca en pofuduk ekmeklerini yapmış, terzi teyze en güzel elbiseleri dikmiş, çocuklar süsler hazırlamış. Limon Kız ise ne yapacağına karar verememiş. “Benim hediyem ne olabilir?” diye düşünmüş.
Tam o sırada, bahçedeki yaşlı limon ağacı ona seslenmiş:
Limon Kız, senin en güzel hediyen kalbindeki neşedir!
Limon Kız, gülümseyerek başını sallamış ama nasıl bir hediye hazırlayacağını hâlâ bilememiş.
Şenlik günü gelip çatmış. Köy meydanı süslenmiş, masalar kurulmuş, herkes büyük bir heyecanla toplanmış. Ama bir tuhaflık varmış! Herkes yorgun görünüyormuş, kimse gülümsemiyormuş. Oysa ki bu bir şenlik günü değil miydi?
Meğer sabah erkenden yağmur yağmış, herkes hazırlık yaparken çok yorulmuş. Koşturmacadan kimse eğlenmeyi düşünememiş!
Limon Kız hemen bir şeyler yapması gerektiğini anlamış. Şenlik meydanının ortasına atılmış, derin bir nefes almış ve en güzel gülümsemesiyle neşeli bir şarkı söylemeye başlamış:
“Güneş gülünce dünya parlar,
Kuşlar uçar, rüzgâr oynar,
Gülümse sen, gülümse ben,
Sevgiyle dolar bu güzel bahçem!”
Sonra ellerini çırpmış: Şak şak! Şak şak!
Ayaklarını yere vurmuş: Pat pat! Pat pat!
Kendi etrafında dönmüş ve kıkırdayarak kahkahalar atmış!
Limon Kız’ın sesi, önce kuşlara, sonra rüzgâra karışmış. Köylüler bir anda durup onu dinlemiş. Önce biri gülümsemiş, sonra bir diğeri derken herkes alkışlamaya başlamış!

Çocuklar onunla dans etmiş, büyükler gülümsemiş, herkes kendini çok daha iyi hissetmiş. Bütün yorgunluk gitmiş, köy kahkahalarla dolmuş!
O an, Limon Kız kalbinin sıcacık olduğunu hissetmiş. “Mutluluk paylaşınca büyüyor!” diye düşünmüş.
Bundan sonra, köyde biri üzülse, biri yorulsa, Limon Kız hemen bir şarkı mırıldanırmış. Ve herkes bilirmiş ki neşeyle paylaşılan bir gülücük, en güzel hediyeymiş.
Güneş batarken, bahçedeki yaşlı limon ağacı ona fısıldamış:
İşte senin gerçek hediyen buydu, Limon Kız!
Limon Kız gözlerini kapatıp hafifçe gülümsemiş. Rüzgâr saçlarını okşamış, limon çiçekleri mis gibi kokmuş.
Ve Limon Kız Masalı da işte burada bitmiş. O günden sonra köy halkı, her sabaha neşeyle uyanmış, gökyüzü kadar huzurlu, limon çiçeği kadar güzel günler yaşamış.
Limon Kız Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.