Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar küçük, şirin bir kasabada Minnoş adında bir kedi yaşarmış. Minnoş’un tüyleri bulutlar kadar yumuşak, gözleri ise yıldızlar kadar parlakmış. Pofuduk patileriyle sessizce yürür, kuyruğunu nazikçe sallayarak dolaşırmış.
Onu gören herkes gülümser, başını okşamak için uzanırmış. Kasabanın çocukları onun peşinden koşar, yaşlılar ona sevgiyle seslenirmiş. Ama Minnoş’u diğer kedilerden ayıran çok özel bir yanı varmış: O hiç ama hiç miyavlamazmış!
Ne sevindiğinde, ne üzüldüğünde, ne de bir şey isterken ağzından tek bir ses bile çıkmazmış. Çocuklar onunla oynarken hep denerlermiş:
“Minnoş, hadi bir kez miyavla!” diye sevecen bir sesle çağırırlarmış. Ama Minnoş yalnızca büyük gözleriyle bakar, kuyruğunu hafifçe sallarmış.
Kasabanın yaşlı fırıncısı Hasan Amca her sabah kapısının önüne bir kâse süt koyar, Minnoş’un başını okşarken tatlı tatlı gülümsermiş: “Ah be Minnoş, bir miyav duysam, fırınımdaki en sıcak ekmekler sana feda olsun” dermiş.
Ama bunca isteğe rağmen Minnoş, başını hafifçe yana eğer, kuyruğunu nazikçe sallar, sonra yumuşacık patileriyle usulca yürüyerek uzaklaşırmış.
Kasabanın insanları bu sessiz kediyi çok severmiş ama bir yandan da merak ederlermiş. Acaba Minnoş miyavlamayı mı bilmiyormuş? Yoksa bir zamanlar biliyormuş da unutmuş muymuş? Kimse bu sorunun cevabını bilmiyormuş.
Minnoş’un en sevdiği şey ise, mavi yastığının üzerine kıvrılıp uyumakmış. Yastık o kadar yumuşak, o kadar rahatmış ki üzerine uzandığında kendini gökyüzünde süzülen bir bulutun üzerinde gibi hissedermiş.
Geceleri mavi yastığına sarılıp huzurla uykuya dalar, gündüzleri bile fırsat buldukça üzerine kıvrılırmış. Ama bir sabah, uykusunu tamamlayıp esneyerek gözlerini açtığında bir şey fark etmiş. Yastığı yerinde yokmuş!
Minnoş, gözlerini kocaman açıp yatak köşesini koklamış, patisiyle yavaşça yastığın olması gereken yere dokunmuş. Ama bomboşmuş! Kalbi pır pır etmiş. Mavi yastığı nereye gitmiş olabilirmiş?
Minnoş yastığın kaybolduğunu anladığı anda, büyük yuvarlak gözlerini kocaman açmış, yatağının etrafına detaylıca bakınmış ama yastığı orada yokmuş. Koltuğun altına bakmış, dolabın üstüne tırmanmış, hatta mutfağa kadar gidip her köşeyi kontrol etmiş. Ama yastık hiçbir yerde yokmuş!
Endişelenen Minnoş, patilerini hafifçe yere vurmuş. Ne yapacağını bilememiş. Yastığını bulamadan uyuyamazmış. O olmadan huzur bulamazmış.
Tam o sırada, pencereden dışarı bakınca bahçede dolaşan yaşlı kedi Hazar’ı görmüş. Hazar, kasabanın en yaşlı ve bilge kedisiymiş. Uzun gri tüyleri, hafifçe kıvrılmış bıyıkları ve bilge bakışlarıyla herkesin saygı duyduğu bir kediymiş.
Minnoş, Hazar’ın yanına gidip gözleriyle ona kaybolan yastığını anlatmaya çalışmış.
Hazar gözlerini kısarak gülümsemiş. “Minnoş, senin sorunun yastığının kaybolması değil,” demiş. “Asıl sorun, senin sesini hiç kullanmamış olman. Belki de sesin düşündüğünden daha güçlüdür.”
Minnoş başını hafifçe eğmiş. Ne demek istiyormuş ki?
Hazar patisiyle bahçeyi göstermiş. “Rüzgarın getirdiği haberlere kulak ver,” demiş. “Ancak kalbinin sesini dinlersen yastığını bulabilirsin.”

Minnoş, bahçeye bakınca yaprakların hafifçe sallandığını fark etmiş. O sırada rüzgarın taşıdığı bir ses duymuş:
Minnoş, şaşkınlıkla etrafına bakınmış. Ama kimse yokmuş. Bu sesi sadece o duymuş! İçinde bir heyecan hissetmiş. Acaba miyavlarsa ne olurmuş?
İlk başta çekinmiş, ama sonra gözlerini kapatıp cesaretini toplamış. Küçük ağzını açmış ve. hiçbir şey olmamış.
Minnoş’un morali bozulmuş. Ama rüzgar tekrar esmiş ve ona fısıldamış: “Gerçek sesin kalbindedir, cesaret et ve tekrar dene.”
Bu kez Minnoş derin bir nefes almış ve var gücüyle miyavlamış: “MİYAAAVVV!”
O an, bahçedeki çiçekler hafifçe sallanmış, dallardaki kuşlar neşeyle ötüşmüş ve en ilginci, çitin arkasından yuvarlanarak gelen bir şey olmuş. Evet bu gelen, Minnoş’un mavi yastığıymış.
Minnoş heyecanla yastığının üstüne atlamış. Yastığı tam da bıraktığı gibi yumuşacıkmış.
Minnoş, şaşkınlıkla Hazar’a bakmış. Yaşlı kedi gülümsemiş. “Gördün mü? Sesin düşündüğünden çok daha özel” demiş.
O günden sonra Minnoş, sadece gerektiğinde sesini kullanmayı öğrenmiş. Artık ne zaman bir şey isterse, ne zaman yardıma ihtiyacı olsa miyavlamaktan çekinmezmiş. Ve en güzeli, sesi o kadar güzelmiş ki kasabanın diğer kedileri onun şarkı gibi miyavlamalarını hayranlıkla dinlermiş.
Minnoş artık sessiz bir kedi değilmiş. O, sesiyle rüzgarı bile harekete geçiren, kalbinin sesini dinleyen cesur bir kedi olmuş. Ve herkes onu daha çok sevmiş.
Ve gökyüzündeki yıldızlar kadar tatlı olan, Minnoş Kedi Masalının sonu gelmiş.
Minnoş Kedi Masalına benzeyen daha fazla hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.