Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ormanların, uçsuz bucaksız çiçek tarlalarının olduğu bir ülkede, kalbi pamuk gibi yumuşacık bir kız yaşarmış. Adı, Elif’miş. Elif, kimseyi kırmaz, her canlıya sevgiyle yaklaşırmış. Kuşlar ona şarkılar söyler, kelebekler etrafında dans edermiş. O kadar nazik, o kadar iyi kalpliymiş ki herkes onu çok severmiş.
Günlerden bir gün, Elif, ormanda dolaşırken bir ağlama sesi duymuş. Etrafına bakınmış, büyük bir meşe ağacının dibinde küçücük bir tavşan bulmuş. Tavşancık, kulaklarını sarkıtmış, gözlerinden boncuk boncuk yaşlar dökülüyormuş.
Elif hemen yanına çömelmiş, yumuşak sesiyle sormuş:
“Ne oldu, minik dostum? Neden ağlıyorsun?”
Tavşancık burnunu çekmiş, titrek sesiyle anlatmış:
“Kardeşimle oyun oynarken, yuvalarımızdan çok uzaklaştık. Sonra bir tilkinin kokusunu aldık, korkup kaçtık. Ama ben yolumu kaybettim, yuva yolunu bulamıyorum.”
Elif, tavşanın minik başını okşamış, gözleri sevgiyle parlamış.
“Üzülme, seni ailene kavuşturacağım,” demiş kararlılıkla.
Tavşancık biraz rahatlamış ama yine de korkuyla sormuş:
“Peki ya tilki? O bizi yakalarsa ne yapacağız?”
Elif gülümsemiş, cesurca cevap vermiş:
“Merak etme! Kalbi sevgiyle dolu olan biri, her zaman bir yolunu bulur!”
Böylece Elif, tavşanı kucağına almış ve ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamış. Kuşlar onlara yol göstermiş, çiçekler kokularını rüzgâra bırakmış, nehirler onlara melodiler fısıldamış. Ama tilki tehlikesi hâlâ oradaymış!
Tam yola devam ederken, çalıların arasından hışırtılar gelmiş. Elif, tavşanı sıkıca tutmuş, gözlerini dikkatle ormana çevirmiş. Bir çift kurnaz göz onları izliyormuş: Tilki!
Tilki, incecik sesiyle sormuş:
“Nereye gidiyorsunuz bakalım?”
Elif korkmamış, gözlerini tilkinin gözlerinden ayırmadan cevap vermiş:
“Kayıp bir yavruyu yuvasına götürüyorum. Yolumuz uzun, engellere takılmadan devam etmeliyiz.”
Tilki kurnazca gülümsemiş:
“Ama ben çok açım. O minik tavşanı bana vermelisin…”
Elif, tilkinin kalbinde bir kıvılcım yakmak istemiş. Gülümsemiş, sıcacık bir sesle konuşmuş:
“Sen açken mutsuz oluyorsun, değil mi? Belki de başka bir yiyecek bulabilirim senin için.”
Tilki, bu sözler karşısında şaşırmış. Kimse ona daha önce böyle nazik davranmamış. O hep korkutucu, sinsiydi. Ama Elif ona arkadaşça yaklaşıyordu.
Elif, çantasından bir elma çıkarmış.
“Bak, bu tatlı bir elma. Hem sulu, hem lezzetli. Denemek ister misin?”

Tilki, önce tereddüt etmiş ama sonra bir ısırık almış. Gözleri şaşkınlıkla büyümüş.
“Bu… bu harika bir şey!” demiş.
Elif gülümsemiş:
“İşte böyle, bazen ihtiyacımız olan şey sevgi ve anlayıştır. Eğer istersek, dost da olabiliriz.”
Tilki bir süre düşünmüş, sonra başını sallamış.
“Belki de haklısın. Bugüne kadar hep kurnaz olmanın en iyi yol olduğunu sandım. Ama belki dostluk daha güzel bir şeydir.”
Ve tilki onlara zarar vermeden yollarına devam etmelerine izin vermiş.
Elif, tavşancıkla birlikte ilerlemiş, sonunda minik dostunu yuvasına ulaştırmış. Tavşanın ailesi sevinçle onları karşılamış. Annesi, Elif’e minnetle bakmış:
“Sonsuz teşekkürler, iyi kalpli çocuk! Senin gibi bir dostumuz olduğu için çok mutluyuz.”
O günden sonra Elif’in adı “Pamuk Kalpli Kız” olarak anılmış. Ormanda herkes ona sevgiyle yaklaşmış, tilki bile dostça yanına gelip onunla sohbet etmiş.
Ve böylece sevginin gücü bir kez daha dünyayı güzelleştirmiş.
Ve gökyüzü yıldızlarla parlamış, rüzgâr tatlı melodiler fısıldamış… Pamuk Kalpli Kız Masalı da burada bitmiş.
Pamuk Kalpli Kız Masalına benzeyen hayvan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.