Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yüksek dağların ardında, yemyeşil ormanlarla çevrili ışıltılı bir krallık varmış. Bu krallıkta herkes çok mutluymuş, çünkü onları yöneten kral ve kraliçe adil ve sevgi dolu insanlarmış. Ama krallığın en sevimli sakini, küçük prenses Selin’miş.
Prenses Selin, sarayın altın kaplı büyük salonlarında dolaşmaktan çok, bahçede çiçeklerle konuşmayı, kelebekleri takip etmeyi ve rüzgârla yarışmayı severmiş. Fakat annesi, Kraliçe Alara, ona hep nazik ve zarif bir prenses olması gerektiğini söylermiş.
Bir gün, sarayda büyük bir balo düzenlenmiş. Krallığın dört bir yanından gelen soylular, ışıl ışıl süslenmiş saraya akın etmiş. Selin, giydirildiği kabarık elbisesi içinde aynaya bakarken hiç mutlu değilmiş. Çünkü o, baloya katılmak yerine gökyüzüne bakıp yıldızları saymak istiyormuş.
Selin üstünü giyinip tam kapıdan çıkacakken, odasının penceresinden gelen bir şşşt! sesi duymuş. Merakla dönüp baktığında, pencerenin kenarında oturan minik, parlak gözlü bir baykuş görmüş.

Baykuş ona bakıp başını yana eğmiş ve yumuşacık bir sesle konuşmuş:
“Prenses Selin, neden üzgünsün?”
Selin içini çekmiş ve anlatmaya başlamış. “Çünkü ben hep farklı olmak istiyorum. Dans etmek, koşmak, çamurlara basmak istiyorum. Ama herkes benden zarif bir prenses olmamı bekliyor.”
Baykuş kanatlarını çırpmış ve gülümsemiş.
“O halde gerçek bir prenses olmanın sırrını öğrenmek ister misin?”
Selin heyecanla başını sallamış. Baykuş, yumuşacık tüylerini kabartarak konuşmuş:
“Gerçek bir prenses, kim olduğunu unutmayan kişidir. Kendin gibi olmaktan korkmazsan, en güzel prenses sen olursun!”
Selin bir an durup düşünmüş. Sonra gülümsemiş. Evet, doğru söylüyorsun! O, hem çiçeklerle konuşan hem de yıldızları seven bir prenses olabilirmiş. Zarif olmanın sadece elbiseler giymek değil, içten gelen bir ışık olduğunu anlamış.
Selin, içindeki coşkuyla balo salonuna adımını attığında, herkes şaşkınlık içinde kalmış. Misafirler onu narin bir prenses olarak görmeyi beklerken, o gözlerinin içindeki ışıltıyla salona bambaşka bir hava katmış.
Müzik başladığında Selin, ilk kez kendini hiçbir şeye zorlamadan dans etmiş. Adımları mükemmel değilmiş belki ama içinden geldiği gibi dans ediyormuş. İnce ayakları parkede hafifçe kayarken, kalbi gökyüzünde uçan bir kuş gibi hafifliyormuş.
Etrafa neşe saçan gülümsemesiyle dans ederken, kral ve kraliçenin gözleri büyümüş. İlk defa küçük kızlarını bu kadar mutlu görmüşler. Kraliçe Alara, sessizce kralın elini tutmuş.
“Bak,” demiş yumuşak bir sesle, “Gerçekten bir prenses gibi parlıyor.”
Kral da gülümsemiş. “Çünkü artık kendi gibi olmasına izin verdik.”
Selin’in kahkahası salonun camlarını titreten melodi gibi yankılanmış. Onun içindeki ışığı gören konuklar da yavaş yavaş ona katılmış. Önce birkaç kişi, sonra herkes onun ritmine ayak uydurmuş.
Balo, alışılmış kuralların dışına çıkıp, adeta bir şenlik havasına bürünmüş. Prenses Selin, saray halkına sadece güzel görünmenin değil, mutlu olmanın da önemli olduğunu göstermiş.
Gecenin sonunda, kral ve kraliçe Selin’i kucaklamış. Kraliçe “Sen bizim ışığımızsın,” demiş.
Kral da başını sallayarak eklemiş: “Ve krallığımızın en özgür prensesi.”
O günden sonra, Prenses Selin sadece kraliyet salonlarında değil, bahçelerde, çayırlarda, yağmur altında ve yıldızların altında da prenses olmaya devam etmiş. Ve böylece, Küçük Prenses Masalı burada sona ermiş.
Küçük Prenses Masalına benzeyen kısa masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.