Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yemyeşil ormanların arasında küçük, sevimli bir köy varmış. Bu köyde herkes mutlu yaşar, bahçelerinde çiçekler açar, dereler şırıl şırıl akarmış.
Köyün en neşeli çocuğu olan Ege, kocaman meraklı gözleri ve hiç yorulmayan küçük ayaklarıyla her gün yeni maceralara atılırmış. Ege’nin en büyük hayali, bir gün büyük bir keşif yapmakmış.
Bir sabah, güneş ışıkları yaprakların arasından süzülüp penceresine vurduğunda Ege uyanmış. Hemen pencereden dışarı bakmış ve içini büyük bir heyecan kaplamış. Ormanın derinliklerinde, hiç görmediği bir ışık parlıyormuş.
“Bu ışık da neyin nesi?” diye mırıldanmış.
Dayanamamış, ayakkabılarını giymiş ve hızla dışarı çıkmış. Ormanda cıvıl cıvıl kuşlar öterken, kelebekler dans eder gibi uçuyormuş. Yolda giderken minik sincaplarla selamlaşmış, derenin kıyısında su içen bir ceylanı izleyerek yürümüş.
Derken, ışığın geldiği yere vardığında büyük, eski bir kulübe görmüş. Kapısı hafif aralıkmış ve içeriden tatlı bir fısıltı duyuluyormuş.
“Kim var orada?” diye seslenmiş Ege.
Ama cevap gelmemiş. Merakına yenik düşerek içeri girmiş ve odanın tam ortasında duran, çerçevesi altın işlemeli, büyük bir ayna görmüş. Ayna, yavaşça parlıyormuş.
Ege aynaya yaklaşmış, eliyle hafifçe dokunmuş ve tam o anda aynanın içinden ince, nazik bir ses duyulmuş:
“Merhaba küçük gezgin! Ben Sihirli Ayna’yım.”
Ege şaşırarak geri çekilmiş.
“Sen, sen konuşabiliyor musun?” diye sormuş kekeleyerek.
Ayna hafifçe parlamış. “Evet! Ama sadece beni bulacak kadar meraklı ve cesur olanlara konuşurum.”
Ege heyecanlanmış. “Peki, ne yapabilirsin?”
Ayna hafifçe dalgalanmış ve yüzeyinde bir görüntü belirmiş. Ege kendisini kocaman bir korsan gemisinin kaptanı olarak görmüş! Sonra bir başka görüntü çıkmış: Ege, kocaman bir ormanda bir kaşif olmuş, elinde büyülü bir harita tutuyormuş.

Ege’nin gözleri parlamış. “Bu harika” demiş.
Ayna kıkırdamış gibi hafifçe titreşmiş. “Ama unutma küçük dostum, bu sadece görüntüler. Asıl macera, senin gerçek dünyada keşfedeceğin şeylerdir.”
Ege düşünmüş. Gerçekten de, kendi köyünde bile keşfedecek o kadar çok şey varmış ki! Sonrasında sihirli ayna, Ege’ye sorular sormaya başlamış.
Ayna hafifçe parlamış ve yumuşak bir sesle sormuş: “Sence en büyük keşif nedir, küçük gezgin?”
Ege biraz düşünmüş, sonra heyecanla cevap vermiş: “Uzak diyarlara gitmek, gizli hazineler bulmak!”
Ayna hafifçe dalgalanmış, sanki gülümsüyormuş gibi: “Peki ya gözlerinin önündekiler? Bazen en büyük keşif, her gün gördüğümüz şeylere yeni gözlerle bakmaktır.”
Ege kaşlarını çatmış. “Nasıl yani?”
Ayna bir anda köyün görüntüsünü yansıtmış. Çiçeklerle dolu tarlalar, kuşların yuva yaptığı ağaçlar ve derenin kıyısında neşeyle oynayan çocuklar görünüyormuş.
“Burada kaç kez yürüdün, kaç kez gökyüzüne baktın?” diye sormuş ayna.
Ege omuzlarını silkmiş. “Her gün!”
Ayna hafifçe ışıldamış. “Ama gerçekten gördün mü? Derenin suyu hangi sesleri çıkarıyor? Çiçekler hangi kokuları saçıyor? Yolda hangi ayak izleri var?”
Ege duraksamış. Daha önce hiç bu şekilde düşünmemişti. Ayna yumuşak bir sesle devam etmiş:
“Merak, sadece uzaklara bakmak değil, yakını da görmektir. Cesaret, bilinmeyene yürümek kadar, tanıdık olana yeni gözlerle bakabilmektir.”
Ege gözlerini parlatmış. “Demek ki keşfetmek için uzaklara gitmeme gerek yokmuş! Kendi köyümde bile göremediğim ne kadar çok şey varmış!”
Ayna ışıldayarak cevap vermiş: “İşte gerçek sihir bu! Dünya, keşfetmeye açık gözler için sonsuz bir masaldır.”
Sonunda, güneş batarken Ege aynaya teşekkür etmiş. “Bu macerayı asla unutmayacağım!” demiş ve kulübeden dışarı adımını atmış.
Ormana geri dönerken, gökyüzü turuncuya boyanmış, kuşlar son kez ötüşlerini yapıyormuş. Eve vardığında yumuşacık yatağına uzanmış ve gülümsemiş.
Çünkü artık biliyormuş: En büyük sihir, dünyayı keşfetme cesaretinde saklıymış.
Ve Sihirli Ayna Masalından sonra, Ege her yeni günü, yeni bir macera gibi karşılamış.
Sihirli Ayna Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.