Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil bahçeleri, neşeli sınıfları olan büyük bir okul varmış. Bu okulda öğrenciler oyunlar oynar, kahkahalar atar, derslerine büyük bir heyecanla girerlermiş. Ama bu okulun en ilginç özelliği, dersleri başlatan ve teneffüse çıkaran büyük, yuvarlak ve eski bir zili olmasıymış.
Bu zilin çok tuhaf bir huyu varmış. Öyle unutkanmış ki bazen çalmayı tamamen unutur, dersler saatlerce sürer, çocuklar zamanın nasıl geçtiğini anlayamazmış. Teneffüs hiç gelmez, sınıflar usul usul sessizleşirmiş. Öğrenciler bir süre sonra sıkılır, gözleri kapıya ve saate takılı kalırmış.
Ama bazen de tam tersi olurmuş. Dersin en heyecanlı yerinde, öğretmen bir konuyu anlatırken ya da öğrenciler sorulara odaklanmışken aniden çalar, herkesi yerinden sıçratırmış. Çocuklar birbirine bakar, öğretmen şaşkın bir şekilde duraksar, sınıfta kısa bir karmaşa yaşanırmış.
Başta herkes bu durumu tuhaf ama eğlenceli bulmuş, zamanla alışmışlar. Ancak bir gün beklenmedik bir şey olmuş. Zil o kadar uzun süre sessiz kalmış ki tüm okulda garip bir hava esmeye başlamış. İşte o andan itibaren her şey değişmiş.
O gün zil hiç çalmamış. Öğretmenler gelip gitmemiş, öğrenciler saatlerce yerlerinde kalmışlar. Ne bir ders başlamış ne de bir teneffüs yaşanmış. Sınıfların içinde garip bir sessizlik hâkim olmuş. Çocuklar birbirlerine bakmış, fısıltılar kulaktan kulağa yayılmış.
Ama bu sadece başlangıçmış. O günden sonra okulda tuhaf olaylar olmaya başlamış. Sınıfta hafif bir rüzgâr esiyor, tahtaya yazılan yazılar kendi kendine siliniyor, kitapların sayfaları hiç kimse dokunmadan tersine dönüyormuş. Sandalyeler hafifçe titriyor, pencereler bir açılıp bir kapanıyormuş.
Okulun en meraklı öğrencilerinden biri olan Efe, bu garipliği çözmeye karar vermiş. En yakın arkadaşları Defne, Kerem ve Zeynep ile birlikte araştırmaya başlamış. Kütüphanenin en eski defterlerini, unutulmuş dolapları, tozlu kitapları incelemişler.
Bir gün, eski bir defterin arasında soluk, yıpranmış bir metin bulmuşlar. Bu metinde, okulun zili hakkında bilinmeyen bir sır yazıyormuş.
Efsaneye göre bu zil, okulun kuruluşundan beri burada duruyormuş. Ama sadece bir zil değilmiş. Aslında zamanı yöneten gizli bir büyü taşıyormuş. Derslerin düzenli işlenmesini, teneffüslerin zamanında olmasını sağlıyormuş. Ancak bir gün unutulursa, okul büyünün etkisi altına girermiş. İşte o zaman garip olaylar yaşanmaya başlarmış.
Çocuklar şaşkınlık içinde birbirlerine bakmışlar. Peki ama şimdi ne yapmaları gerekiyormuş? Zil neden unutulmuş ve onu tekrar uyandırmanın bir yolu var mıymış?
Defne metnin devamına dikkatlice bakmış. Orada bir çözüm yazıyormuş. Zili tekrar uyandırmak için cesur birinin gece vakti sınıfta kalması, zilin tam ortasına dokunması ve ona bir soru sorması gerekiyormuş. Ama bu sıradan bir soru olmamalıymış. Gerçekten merak edilen ve cevabı aranan bir soru olmalıymış.
Efe, Defne, Kerem ve Zeynep göz göze gelmişler. O gece okulda kalıp bu sırrı çözmeye karar vermişler.
Akşam olunca herkes evine gittikten sonra gizlice sınıfta saklanmışlar. Kütüphanenin köşesinde beklemişler. Okulun içinde derin bir sessizlik varmış. Sonra hafif bir rüzgâr esmiş. Raflardaki kitaplar titremiş. Tahtadaki yazılar yavaşça kaybolmuş.

Efe derin bir nefes alarak zilin yanına gitmiş. Elini yavaşça zilin tam ortasına koymuş. Sonra fısıldayarak sormuş:
“Zaman neden bazen durur ve bazen hızla geçer?”
O anda sınıfın içi altın rengi bir ışıkla dolmuş. Zil titremeye başlamış. Önce hafifçe, sonra daha güçlü çalmış. Tüm okulun içinde yankılanan bir ses duyulmuş.
Bu ses yaşlı ama dostça bir tona sahipmiş.
“Zaman unutulduğunda durur, hatırlandığında yeniden akar. İnsanlar anları yaşarken bazen farkına varmazlar. Ama gerçekten değer verdiklerinde, zaman onların yanında olur.”
Çocuklar bu sözleri duyunca birbirlerine bakmışlar. O zamana kadar hep okulun zilini basit bir ses olarak görmüşler. Ama şimdi onun aslında zamanı hatırlatan bir işaret olduğunu anlamışlar.
Zil çalmadığında zamanın da kaybolduğunu fark etmişler. O andan sonra zil eski haline dönmüş. Dersler zamanında başlamış, teneffüsler tam zamanında olmuş. Ama en önemlisi, öğrenciler artık zamanı daha dikkatli ve değerli yaşamaya karar vermişler.
Derslerde öğretmenleri dinlemeye, teneffüslerde anın tadını çıkarmaya, arkadaşlarıyla oynarken gerçekten orada olmaya özen göstermişler.
Unutkan Zilin Sırrı Masalının sonunda artık hiç kimse zamanı unutmaz olmuş. Çünkü herkes biliyormuş ki zaman ancak onu hatırlayanlar için akarmış.
Unutkan Zilin Sırrı Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.