Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar yemyeşil dağların arasında küçük, şirin bir köy varmış. Bu köy, çiçeklerle dolu, kuşların neşeyle uçuştuğu, rüzgarın yapraklarla oyunlar oynadığı bir yerdi. İşte bu güzel köyde, Efe adında meraklı bir çocuk yaşarmış. Efe’nin en sevdiği şey, büyükannesi Ayşe’nin anlattığı hikayeleri dinlemekmiş.
Ayşe nine, eski günlerden bahsederken Efe’yi hep heyecanlandırırmış. “Eskiden bu köyde garip şeyler olurdu,” derdi gülümseyerek. “Bazı eşyalar sırlar saklardı, bazı yerlerde hikayeler gizliydi.”
Efe, büyükannesini dinlerken gözlerini kocaman açar, hayaller kurarmış. “Gerçekten mi büyükanne? O sırları bulabilir miyim?” diye sorarmış. Ayşe nine, Efe’nin saçlarını okşayıp, “Belki bir gün, kim bilir?” dermiş.
O günden sonra Efe, köyde gördüğü her şeye daha dikkatle bakmaya başlamış. Çünkü biliyormuş ki bu köy, düşündüğünden daha fazlasını saklıyormuş.
Bir gün, Efe büyükannesiyle birlikte eski eşyaların saklandığı tavan arasına çıkmış. Tavan arası tozlu, karanlık ama bir o kadar da gizemliymiş. Efe, eski kitaplar, lambalar ve kutuların arasında dolaşırken köşede eski bir sandık görmüş. Sandığın üzeri tozla kaplıymış ama kenarındaki işlemeler hâlâ parlıyormuş.
“Büyükanne, bu sandık da neyin nesi?” diye sormuş Efe, gözlerini sandıktan ayırmadan.
Büyükannesi sandığa bakmış ve gülümsemiş. “Bu, çok eski bir sandık. Eskiden bu sandığın büyülü olduğunu söylerlerdi. İçine ne koyarsan koy, ya geçmişe ya da geleceğe götürürmüş,” demiş.
Efe’nin gözleri parlamış. “Gerçekten mi büyükanne? Deneyebilir miyim?” diye sormuş heyecanla.
Ayşe nine, “Dikkatli ol, Efe,” demiş. “Bu sandık sihirli olabilir ama her zaman öğrenmek istediğimiz şeyleri değil, ihtiyacımız olanları gösterir.”
Efe, büyükannesinin sözlerini pek anlamamış ama çok meraklanmış. Sandığın kapağını açmış. İçine eski bir oyuncak koymuş ve “Geçmişe git bakalım!” demiş. Bir anda sandığın içinden hafif bir ışık çıkmış ve oyuncak yok olmuş. Kısa bir süre sonra, sandığın içinde çok eski, tahta bir oyuncak belirmiş.

Efe, şaşkınlıkla büyükannesine bakmış. “Gerçekten işe yaradı!”
Ayşe nine, “Elbette işe yarar,” demiş. “Ama bu sandık sadece oyuncaklar için değil. Eğer istersen seni de geçmişe ya da geleceğe götürebilir.”
Efe’nin kalbi heyecandan hızla atmaya başlamış. “O zaman ben de gitmek istiyorum! Beni köyümüzün eski zamanlarına götür, sandık!” diyerek sandığın içine oturmuş. Gözlerini kapatır kapatmaz, etrafı ışıkla dolmuş. Sandık sallanmış ve bir anda Efe kendini bambaşka bir yerde bulmuş.
Efe, gözlerini açtığında, köyün çok eski bir halini görmüş. Evler ahşaptan yapılmış, yollar toprakmış. İnsanlar pazara gidiyor, çocuklar ellerinde tahtadan oyuncaklarla oynuyormuş. Her şey çok farklı ama bir o kadar da güzelmiş.
Bir teyze, Efe’yi görünce gülümsemiş. “Oğlum, kıyafetlerin çok tuhaf! Nereden geldin böyle?” diye sormuş.
Efe biraz şaşkın, biraz da heyecanlı bir şekilde, “Ben… uzak bir yerden geldim,” demiş. Teyze gülümsemiş ve “Gel, bizimle yemek ye. Bizim köyde kimse yalnız kalmaz,” demiş.
Efe, insanların ne kadar sıcakkanlı ve mutlu olduğunu fark etmiş. Herkes birbirine yardım ediyor, gülüyor, sohbet ediyormuş. O sırada bir çocuk, Efe’ye bir top uzatmış. “Hadi gel, bizimle oyna!” demiş.
Efe, bu eski köyde zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiş. Ama bir şey öğrenmiş: İnsanların birbirine yardım etmesi ve birlikte vakit geçirmesi, hayatı güzelleştiriyormuş.
Efe, geçmişte gördüklerinden çok etkilenmiş ama bir de geleceği merak etmiş. Sandığa geri dönmüş ve “Beni köyümüzün geleceğine götür,” demiş. Yine sandık sallanmış, ışıklar etrafını sarmış ve Efe kendini gelecekte bulmuş.
Köy şimdi çok farklıymış. Yollar asfalt olmuş, evler modernleşmiş. Her yerde makineler çalışıyor, insanlar arabalarla bir yerlere gidiyormuş. Ama bir şey eksikmiş. Kimse birbirine selam vermiyor, çocuklar oyun oynamıyor, herkes telefonlarına dalmış haldeymiş.
Efe, gelecekteki köyde yalnızlık hissetmiş. Bir kız çocuğu yanına gelip, “Merhaba, ben Derin. Oyun oynamak ister misin?” diye sormuş. Efe gülümseyerek, “Evet, tabii ki!” demiş. Ama etraflarına bakınca, başka çocukların oyun oynamadığını fark etmiş.
“Burada herkes neden telefonlarına bakıyor? Neden kimse oyun oynamıyor?” diye sormuş Efe.
Derin üzgün bir şekilde, “Artık kimse birbirine vakit ayırmıyor. Herkes kendi başına,” demiş. Efe, geleceğin bu haline üzülmüş. Birlikte vakit geçirmenin, sohbet etmenin ne kadar önemli olduğunu o anda daha iyi anlamış.
Efe, sandıkla köyüne geri döndüğünde büyükannesine sarılmış. “Büyükanne, bu sandık bana çok şey öğretti. Geçmişte insanlar birbirine çok yardım ederdi. Gelecekte ise herkes yalnız görünüyor. Ama en güzeli, şu an elimizde olan zaman,” demiş.
Büyükanne Ayşe gülümseyerek, “Doğru söylüyorsun, Efe. Geçmiş ve gelecek bize dersler verir, ama en önemli zaman, şu andır,” demiş.
O günden sonra, Efe köydeki çocuklarla daha çok vakit geçirmiş, büyükanne Ayşe’nin hikayelerini dinlemek için daha çok zaman ayırmış. Ve sandık tavan arasında bir sır olarak kalmış. Çünkü Efe artık biliyormuş ki, en büyük sihir, bugünü güzel yaşamakmış.
Efe’nin büyülü sandığı keşfetmesiyle başlayan Zamanda Yolculuk Yapan Sandık Masal burada bitmiş. Ama onun öğrendikleri, sonsuza dek sürmüş.
Zamanda Yolculuk Yapan Sandık Masalına benzeyen uzun masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.